Diyalektik nedir, Diyalektik ne demek, Diyalektik düşünme nedir? Bu makalede “diyalektik” terimi kavramsal ve kuramsal çerçevede açıklanmıştır.
Diyalektik kavramının tarihine baktığımızda bir bakımdan felsefenin de tarihine bakmış oluruz. Diyalektiğin uzun bir tarihi bulunmaktdır. Bunun sonucu olarak da düşünürler tarafından farklı şekillerde tanımlanmış olması üzerinde durulması gereken bir noktadır. Bu durum kavram hakkında kesin bir tanımın yapılmasını zorlaştırmaktadır. Aslında, “diyalektik” adlı gösterge; hem bir kavramı, hem bir düşünme biçimini, hem bir mantığı, hem de bir araştırma yöntemini kapsar. Yani dil dünyasında bu dört gösterilen için de “diyalektik” terimi kullanılır. Diyalektiği herkesin farklı tanımlamasının nedeninin temelinde bu gösterge bolluğu olabilir. Bu açıdan düşünüldüğünde, sözcüğün anlamının düşünürler tarafından biçimlendirildiğini söylemek mümkündür. Bu sebeple diyalektik ile ilgili bir kavramsal çerçeve sunmaya çalışacak olursak, önce sözcük anlamlarından yola çıkmamız gerekiyor. Sonrasında da düşünürlerin felsefelerinde kazanmış olduğu anlamlara bakarak bir değerlendirmede bulunabiliriz.
Bugün “diyalektik” terimi çok kullanılmaktadır ve yanlış kullanımları oldukça yaygındır.
Türkçe‘de eytişim sözcüğüne karşılık gelen “diyalektik”, karşılıklı savların ileri sürüldüğü bilimsel konuşmaları yönetme ve yürütme sanatı olarak karşımıza çıkar. Batı dillerindeki diyalektik terimi; Antikçağ Yunanlılarının seçmek ve toplamak anlamlarına gelen Yunanca “leg” (konuşmak) kökünden türettikleri, tartışma anlamındaki Yunanca diyalektikê (tartışma tekniği) sözcüğünden alınmadır. Yunanca dişil bir sözcük olan dialektike, konuşma anlamına gelen dialektikos sıfatından türemiştir. Dialektos karşılıklı konuşmak, tartışmak (müzakere) anlamlarına gelen dialegomaiden türemiştir. Dialegomai, “arasında”, “içinden”, “karşısında” gibi anlamlara gelen dia ön takısıyla; söylemek, konuşmak, ifade etmek ve akılla kavrama, deyi (logos) anlamındaki lagein sözcüğünden oluşturulmuştur.
Batı dillerindeki ilk kullanımı 1160 yılları civarında olduğu yönünde bilgiler vardır. On dördüncü yüzyılda İngilizceye dialectic biçiminde girerek mantık kavramının yerine kullanılmıştır. Bu terim ayrıca İngilizce’de tartışma bilimi, bilimsel konuşmaları yürütme sanatı olarak kullanılmaktadır. Bir kavramdan öteki kavrama çelişmeleri ortadan kaldırarak ilerleyen mantıksal düşünme yolunu ifade eder.
Eski Fransızcada dialectique, Latincede ise Yunanca dialectike (techne) anlatımından kaynaklı olarak dialectica biçiminde kullanılmıştır. “Diyalektikê téchnê” terimi, Antikçağ Yunan felsefesinde uzun bir süre kullanılmamıştır. Diyalektiği kısaca tartışma, akıl yürütme, savlama sanatı olarak ifade etmemiz mümkündür.
Türkçede değişik sözlüklere göre;
1- Diyalog sanatı, karşıt tezler ileri sürerek tartışma işi (cedel).
2- Doğa, toplum ve bilinç bütünlüğünün oluşma yasası, tartışmacılık.
3- Akıl yürütme yoluyla araştırma ve doğrulara ulaşma yöntemi.
4- Uslamlama, usa vurma ve tartışma sanatıdır. Usu doğru, tutarlı ve yöntemli olarak kullanma, söyleşmeyi, doğru yürütme yöntemidir. Herhangi bir konuda doğruya (gerçekliğe ya da bilgiye) ulaşmak için karşıtlıklardan geçip bunları aşarak akıl yürütme biçimi.
5- Eytişim, bir kavramdan öteki kavrama çelişmeleri ortadan kaldırarak ilerleyen mantıksal düşünme yolu. Bu terim soru-cevap yöntemiyle tartışmak anlamına gelen eytişmek kökünden türetilmiştir.
“Diyalektik” teriminin ilk ortaya çıkışı ile ilgili Laertios farklı görüşler ortaya koyar. İlk olarak “diyalektik” terimini Platon’un kullandığını ileri sürer. Daha sonra “Diyalektik okulunun başkanı Kartacalı Kleitomakhos’du.” der. Aristoteles de “diyalektik” terimini ilk kullanan filozof olarak Elea’lı Zenon’u işaret eder.
Zenon’a göre diyalektikçi, ortaya bir görüş koymadan başkalarının görüşlerini çürüten, usta ve kılı kırk yaran tartışmacı kişiydi. Diyalektik de onun uyguladığı yöntemdir. Platon’un yaşamıyla ilgili Laertios şunları söyler. “Felsefede diyalektik, nitelik, öğe, antipod, çarpanları eşit olmayan sayı, belli sınırlar içinde kalan düzlem ve tanrının öngörüsü kavramlarını ilk kez kullanan da odur.” diye yazar. Bu savla tutarlı olarak, şöyle yazar: “Felsefenin konusu da önceleri bir tek doğa ile ilgiliydi. Sokrates ikinci olarak ahlak konusunu, Platon da üçüncü olarak diyalektiği ekledi, böylece felsefenin gelişimi tamamlandı.”.
Bundan sonra “diyalektik” terimi, ileri sürülen bir savın kendi içinde tutarsız, dolayısıyla yanlış olduğunu göstererek bu savı çürütme yöntem ve ustalığını belirtmek için kullanılmış. Burada doğruyu aramak ve ona ulaşmak değil, bir yargıyı olumsuzlamak söz konusudur. Nitekim Laertios, kitabının “Giriş” bölümünde, “doğa üzerine çalışanlara ‘fizikçi’, ahlak alanıyla ilgilenenlere ‘ahlakçı’ der. Laf ebeliği ile uğraşanlara da ‘eytişimci’ [diyalektikçi] denmiştir.” diye yazar.
Platon’un yaşamını anlattığı bölümde ise diyalektiği “tartışmaya katılanların soru ve yanıtlarıyla bir görüşü çürütmeye ya da kanıtlamaya yarayan bir tartışma tekniği” olarak niteler. Aristoteles’in “diyalektik” anlayışını şöyle özetler: “ikna için eytişim (diyalektik) ve hitabet, doğruluk için de çözümleme ve felsefe”.
Hegel diyalektiğe nesnel biçimini ve özgürlüğünü ilk kazandıran filozof olarak Platon’u işaret eder. İoanna Kuçuradi’ye göre, “diyalektik” terimi ilk kez Platon’un yaşamında karşımıza çıkar.
Francis E. Peters yazılarında, “diyalektik” teriminin Eski Yunanca “seçmek, ayırmak, ayıklamak; biriyle söyleşmek, konuşmak, sohbet etmek, akıl yürütmek; bir diyalekte (lehçe) veya dile sahip olmak; söylev vermek, ileri sürmek, savlamak” anlamlarına gelen dialégô’dan türetildiğini ileri sürer.
Hilav, Kıbrıslı Zenon’un kurduğu Stoa Okulu’nda “diyalektik” teriminin anlamlarından birinin “iç konuşma” olduğunu ileri sürer. Terimin öbür anlamı “kurallar ve ölçütler bilimi”dir.
Cemal Yıldırım; Sokrates, Platon ve Aristoteles arasında bile “diyalektik” teriminin anlamının farklı olduğunu yazar:
Sokrates, “diyalektik”i konuşma bağlamında, “soru ve yanıt”a dayanan kendi tartışma yöntemini adlandırmada kullanıyordu. Platon‘un Cumhuriyet adlı yapıtında “diyalektik” her şeyi açıklayan üstün bilgi anlamını taşır. Platon daha sonra yazdığı diyaloglarında, özellikle Sofist’de, terimi “İdealar” arasındaki ilişkileri inceleme, aynı zamanda, bir tür tanımlama yöntemi anlamında kullanır.
Aristoteles‘in mantık çalışmalarında ise “diyalektik” dedüktif [tümdengelimsel] olmayan ya da kesinlikten uzak olası öncüllere dayanan (bir tür indüktif [tümevarımsal] nitelikte) çıkarsama adı olarak geçer.
Eytişimin babası sayılan Herakleitos bu terimi bilmez ve kullanmazdı. Herakleitos’dan alınan ilk örnekler, filozofun diyalektik terimini kullanmaksızın, felsefesini aynı kökten türeyen söz anlamındaki “logos” terimi üstüne kurduğunu göstermektedir. Latinler de bu terimi, yüzyıllarca sonra, konuşmak anlamında kullanmışlardır.
Sonuç olarak, “diyalektik” terimini türeten Elealı Zenon (MÖ 490-430); “mantık (logike)” terimini türeten ise Kıbrıslı Zenon’dur (MÖ 334-262). Buna göre “diyalektik” terimi, “mantık” teriminden önce ortaya çıkmıştır. Tarih boyunca “mantık” terimi anlamını esas olarak korurken, “diyalektik” terimine değişik anlamlar yüklenmiştir.
Diyalektik düşünceye Antikçağ’da birçok farklı anlamlar yüklenmiştir. Örneğin; Herakleitos oluş kavramından hareket etmiştir. Parmenides ve Zenon ise oluşu reddederek diyalektik düşünceye katkı sunarken; Sokrates ve Platon diyalektik düşünceyi bir yöntem olarak kullanmışlardır.
Günümüzde kullanılan bilimsel diyalektik kavramının bu eski anlamlarla hiç bir ilgisi yoktur. Terim, günümüzde, metafizik teriminin tam karşıtı olarak yeni ve bilimsel bir dünya görüşünü dile getirir. Felsefenin bu uzun tarihi boyunca diyalektik, birbirinden farklı öğretilerin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır.
Hegel idealizmi ve Marx materyalizmi bu farklılığa örnek oluşturmaktadır. Diyalektik kavramının bu özelliği birçok tartışmayı beraberinde getirmiştir. Buna rağmen diyalektiğin özü gereği idealizm ile materyalizmin çelişmediğini ifade etmemiz mümkündür. Felsefe tarihi içinde diyalektiğin hem idealist filozoflar hem de materyalist filozoflar tarafından ele alınması önemlidir. Bu durumda Hegel ve Marx‘ın aynı diyalektik metodu paylaştığını söyleyebiliriz.
Eski Yunan düşüncesinde felsefi anlamda mantığın ve diyalektik kavramının temelleri Parmenides’e (İ.Ö. 510-440) kadar gitmektedir. Parmenides’in bir şiirinde iki ana bölüm “Doğru (Aletheia-truth-hakikat) ve Sanı (Doxa-opinion-düşünce) Üzerine” adını taşımaktadır. Burada geçen dizelere göre bir genç, tanrıçadan (ilahe) kesin doğruları ve doğruluktan uzak sanıları almıştır. Karmaşık olan bilgiler arasından doğru olanı ayıklamak gerekmektedir.
Parmenides’in vardığı sonuca göre varlık vardır, yokluk yoktur. Bütün devinim ve değişim görüntüden başka bir şey değildir. Aslında varlığın bütünü için geçerli olan mutlak bir durgunluk vardır. Parmenides’in bu düşünceleri ortaya koymasındaki en büyük etmen deneyi bir yana bırakmış olmasıdır. Ona göre duyular bizi yanıltmaktadır dolayısıyla bilginin kesinliği, doğruluğu akla ve düşünceye dayanmaktadır.
Görüşleri, Parmenides’le tam bir karşıtlık içeren Herakleitos (İ.Ö. 540–475) ise varlığa ilişkin olarak durağanlığı değil durmaksızın devinen bir evren görüşünü savunur. Bu düşüncede dikkatte değer olan, sonradan Hegel’in de diyalektik felsefesinin temelini oluşturacak noktadı. Bu nokta ise evrendeki her şeyin karşıt güçlerin çatışmasının bir sonucu olduğudur. Dolayısıyla varlığın tek kanunu çekişme ve savaştır (strife and war).
Parmenides’e göre durağanlık kanundur, değişim görüntüden ibarettir. Herakleitos’a göre ise değişim asıldır, durağanlık görünüşten başka bir şey değildir. Herakleitos’un bu düşünceleri aynı zamanda idealar öğretisisin de temellerini oluşturmuştur. Çünkü her hangi bir şeyin bilgisi olacaksa duyusal nitelikteki şeylerin dışında bir takım gerçeklikler de olacaktır, olmalıdır. Zira sürekli akış halinde olan şeyin bilgisi de olmaz.
Parmenides’in görüşlerini daha derin mantıksal temellere dayandıran öğrencisi Elea’lı Zenon (veya Zeno)’dur. Laertius’a göre diyalektiğin başlangıçtaki gelişiminde yer alan en önemli düşünürdür. Hatta Leartius’a göre Aristo, diyalektiğin mucidi olarak Zeno’yu gösterir. Zeno, Aşil (Achilles) ve kaplumbağa gibi paradokslarıyla devinimin olmadığını göstermek istemiştir.
Zeno’nun amacı kendi düşüncesini savunmaktan çok rakiplerinin savlarını çürütmektir. Bu anlamda onun kanıtlama biçimine olumsuz (menfi/negative) diyalektik adı verilebilir. Çünkü Zeno’nun kanıtlama yönteminde kullandığı üç öğe ya da basamak diyalektiğin temellerini oluşturmaktadır. Zeno kanıtlarında,
a) doğrudan başkasının düşüncelerine odaklanmak
b) karşıdakinin kabul ettiği öncülleri başlangıç noktası yapmak ve
c) çelişik ya da zayıf noktalardan hareketle rakibinin savlarını çürütmek söz konusudur.
Sıklıkla sofist adı verilen bir takım söz sanatı (hitabet) uzmanları İsa’dan önce beşinci yüzyılda Atina’da boy göstermeye başladılar. Sofistler biçimsel düşünceyi sonuçlarıyla birlikte ortaya koyarak her şeyin saçmalığa döndüğünü göstermek istemişlerdir. Hem Zeno devinimi çürütmek, hem de sofistler hiçbir şeyin kanıtlanamayacağını göstermek için biçimsel düşünceye başvurmuşlardır. Bu çerçeveden bakıldığında hiçbir şey kanıtlanamıyorsa, düşünürün işi kanıtlama değil, ikna etmektir. İkna etmenin temel aracı da mantıktan çok söz sanatlarıdır.
Platon’da ise diyalektik, erken sokratik diyaloglarında (dialogoi) uyguladığı dizgesel tartışma yönteminin bir türüdür. Sokrat, törel sorunlar hakkında ortaya konulan ortak kanıları, kendi dizgesel düşüncesi çerçevesinde tartışma içerikli konuşma yöntemiyle ele almıştır. Bu yöntem, Platon’u olumlu bir konuma oturtmuş ve onun diyalektiğini felsefi araştırmanın öncelikli yolu yapmıştır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki Aristo, diyalektik anlayışını belli oranda bu yönteme dayandırmıştır.
Daha sonraki diyaloglarında Platon, türlerden cinslere yükselmekle yetinmedi, cinsler arasında basamaklar kurmaya ve en üstün cinlere ulaşmayı da denedi. Platon böylece törel kavramların alanını da aşarak bütün değerleri kuşatan bir metafizik geliştirdi. Her ne kadar Platon kayda değer bir mantık kuramı geliştirmediyse de Ziya Ülken’e göre, ortaya koyduğu metafiziksel diyalektik anlayış bütünüyle kendisine aittir. Bu anlamda Platon, diyalektiğin gerçek kurucusudur.
Platon’a göre diyalektik, doğru bilgilere ulaştıracak varsayımları çıkış noktası alarak ilkeye yükselme yöntemlerinin incelenmesidir. Genel anlamda ona göre diyalektik, ideaları ve bunların aralarındaki ilişkileri kavramayı sağlayan düşünce etkinliğidir. Bu düzlemde insan aklı varsayımları ilke olarak değil yalnızca dayanak olarak almaktadır. Daha sonra insan ilerleyerek varsayımların üzerindeki bütün idesine yükselir, genel bir kavrama varır. Burada ilke, iyiliğin ideleri olan ezeli idelerdir.
Platon Yasalar diyalogunda belli oranda düşünce değişikliğine gitmiştir. Burada o, nesnelerin sınıflandırılması, bölümlenmesi ve sayılmasından oluşan bir yöntem kullanmaktadır. Yasa koyucuların kullanması gereken yöntem, türlere bölmedir. Platon böylece en üstün cinse yükselme amacının yanına bunun tam tersini yani bütünden aşağıya iniş yöntemini de koymuştur.
Platon’a göre sınırsız varlık, oluş (genesis/γένορ) ve bozuluş olaylarıyla anlatılabilir. Örneğin soğuktan sıcağa, sıcaktan soğuğa geçiş oluşun bir ifadesidir. Söz konusu kavramlar güç ve süre açısından varlıktaki sürekli değişmelerin sonucudur. Bir başka açıdan da daha az, daha ve çok biçiminde ifade edilebilecek süreçler vardır. Bunlarda belirsiz bir nicel nitelik bulunmaz. Platon’a göre çok ve azdan çıktığını gördüğümüz her şey sınırsız cins içerisinde yer almaktadır.
Platon düşüncesinde biçimsel ve maddi olmak üzere iki tür neden bulunmaktadır. Çünkü idealar, her şeyin özlerinin nedenleridir, bir alan da ideaların özlerinin nedenleridir. Niteliklerin taşıyıcısı olan madde ise ikilikten (dyad) ibarettir. Platon bu ikilikten birini iyiliğin diğerini de kötülüğün nedeni olarak düşünmektedir. Bu görüşleriyle de o, kendinden önce gelen Empedokles ve Anaksagoras düşüncelerine yaklaşmıştır. Anılan ikilik (dyad) çift kutupluluk anlamına gelmektedir ve Aristo’nun anlatımında sorun (aporia), Kant’ın ifadesiyle çatışkı (antinomi), Renouvier’nin söyleminde ise ikilem (dilemma) adını almaktadır.
Parmenides’ten başlayarak Aristo’ya kadar ortaya konulan tüm düşünceler diyalektiğin temellerini de oluşturmuştur. Aristo’nun felsefesinde ise tartışmaya dayalı olumsal çıkarım yöntemi anlamına gelir. Bir bölümü, analitiklerde ortaya konulan kesin kanıtlama (burhan) yönteminin yanında ikinci planda kalmıştır. Örneğin daha geç dönemde Descartes, diyalektiği ve Aristocu tasımsal kanıtlamaya dayalı öğretiyi eleştirmiştir.
Kant ise diyalektiği yeniden ele alarak onu çatışkıların aşılamaz olduğunu gösterme düzleminde kullanmıştır. Buna da olumsuz diyalektik diyebiliriz. Kant’ta “yanlış düşünme mantığı” ve “yanlış çıkarımlar öğretisi” anlamına gelir. Fichte kavramı daha önemli bir konuma oturmuştur.
Ficht’e göre, bilgilerimiz diyalektik bir nitelik taşıyan yani karşıtlıkları aşarak ilerleyen üç adımdan oluşmaktadır. İlki, bir şeyi ortaya koymak yani a, a’dır demek. İkincisi, onu diğerlerinden ayırt etmek yani a, ∼a değildir. Üçüncü adım ise, bu şeyi diğerlerinin karşısında belli nitelikleriyle sınırlandırılmış bir şey olarak kavramaktır. Ficht’in bu üç adımı (tez, antitez ve sentez) birbiri ardınca gelerek bilgiyi oluşturmaktadır. Ona göre, “ben” i bilmek isteyen “ben olmayanı” da bilmek zorundadır. Çünkü “ben” e ulaşmanın yolu onun karşıtını bilmekten geçmektedir. Yani bir başka anlatımla, “ben”, yalnızca doğayı ve onun nedenselliğini kendi özüne karşıt, kendi örneğine aykırı bir şey olarak düşünebilirse, kendi özgürlüğünü ve çatışkısını (antinomi) anlayabilir, ben olmayan karşısındaki başkalığını bilebilir.
Fichte’ye benzer bir yoldan ilerleyen Schelling’ten sonra üç basamaklı bilme edimi, Hegel’de daha geniş bir düzlemde tartışılmıştır. Hegel, Platon’dan sonra diyalektik düşüncesinden ayıklanan varlık bilimsel içeriği bu kavrama yeniden kazandırır. Artık diyalektik söz sanatsal sahanın aracı olmaktan çıkmış, varlığın açıklanmasında merkezi konuma oturmuştur.
Engels diyalektiği, insanlar diyalektiğin ne olduğunu öğrenmeden çok önce, diyalektik olarak düşündüler. Tıpkı düzyazı terimi var olmadan çok daha önce düzyazı biçiminde konuştukları gibi tanımlamış olması Marx‘ın diyalektiği genelde önceki diyalektiklerden ayrılmamaktadır. Hegel‘in diyalektiği veya Antik dönem diyalektik görüşleri ile karıştırılmaktadır düşüncesini desteklemektedir.
Diyalektik materyalizm, Marksist-Leninist partiye ait olan bir dünya görüşüdür. Doğa olaylarına bakış açısı, onları inceleme ve anlama yöntemleri diyalektik, doğa olaylarını yorumlayışı, bu olayları kavrayışı ve teorisi açısından materyalist bir görüş olmasından dolayı, bu dünya görüşü, diyalektik materyalizm adını almıştır.
Marx ve Engels, kendi materyalizmlerini tanımlarlarken, genellikle, Feuerbach’tan materyalizmi doğrularına oturtarak yeniden kuran filozof olarak söz ederler. Bu durum Marx ve Engels materyalizminin, Feuerbach materyalizminin birebir aynısı olduğu anlamına gelmemektedir. Marx ve Engels, Feuerbach materyalizminin özünü alarak onu materyalizmin bilimsel ve felsefi bir teorisi biçiminde geliştirerek onun idealist, dini-ahlaki yapısını kaldırıp atmışlardır.
Bilmekteyiz ki, Feuerbach aslında bir materyalist olmasına rağmen materyalizmin adına karşı çıkmıştır. Engels birkaç kez belirtmiştir ki, Feuerbach, materyalist temeline karşın, geleneksel idealist zincirden kurtulmuş değildir. Ondaki gerçek idealizm, din ve ahlâk felsefesine gelir gelmez açıkça kendini göstermektedir.
Marx, farklı bir insan düşüncesine sahiptir. İnsan her şeyden önce somut bir gerçekliktir ve somut bir toplumun içinde yaşamını sürdürmektedir. İnsan çalışan ve üreten bir varlıktır ve çalışıp üretmesi onu var eden temel unsurlardandır. Marx bu gerçekliğin Hegel tarafından görüldüğünü ama onun idealist düşünceyi benimsemesinden kaynaklı, yalnızca soyut düşünceyi faaliyet olarak gördüğünü saptar.
Marx ve Hegel özgürlük ve mülkiyet arasında karşılıklı bir ilişki olduğu konusunda hemfikir olmalarına karşın, bu ilişkinin niteliğinin nasıl olduğu konusunda birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Bu özgürleşme sürecini Marx, Hegel‘de olduğu gibi ruhsal bir süreç olarak veya bilincin kendini açımlaması olarak anlamaz. Aksine bu sürecin politik-ekonomik bir süreç olduğu inancındadır. Aynı zamanda bu süreç, tarihin ekonomik açıdan gelişimini ve açılımını gösteren bir süreçtir. Bu açıdan bakınca Marx‘a göre devlet, ahlaki bir idenin gerçekleşmesi değil, hâkim olan sınıfın hâkimiyetinin devam ettirmesinin bir aracıdır. Bu düşünceden hareketle Engels diyalektiği doğanın gelişim ve hareket süreci olarak ele almıştır. Engels‘de Marx gibi, Hegel‘i diyalektiği sadece yalın soyut bir düşünce biçimi olarak gördüğü için sert bir Şekilde eleştirir.
Hegel tarafından tez ile antitez arasında doğan sentez anlamında kullanılan diyalektik, idealist ve ruhçu bir felsefe olarak kullanılmıştır. Diyalektik iyiliğe ve iyimserliğe ulaşmak için kullanılan bir araçtır. Sentez, bir tepki, birleşimdir. Hegel‘de sentez nihai olarak ulaşılan bir sonuç değildir. Sentez yeni bir teze bürünebilir ve bu nedenle sentez son durak değildir. Aklın (Geist) gidişi birbiri ile çelişkili bir biçimde devam ederek ilerler.
Marx‘da ise sentez son duraktır. Komünist toplum biçimi ile diyalektik, tez-antitez-sentez ilişkisi ile son bulur. Sentez yeni bir teze dönüşemez. Diyalektik ikili sınıf içinde, sınıf çatışması ve toplumda oluşan ihtilallerin oluşması anlamında kullanılmıştır. Her ne kadar farklı anlamlar içeriyorlarmış gibi dursa da, Hegel ve Marx‘ın diyalektiklerinin aynı olduğunu söylememiz mümkündür. Sonuçta her ikisi de iç bağlantılarını bulmak için biçimleri inceleme ile uğraşmıştır.
Kaynaklar:
Çetin, A. (2010). Mantıkta Diyalektik, Ankara: Ankara Üniversitesi Doktora Tezi
Diyalektik Haber Hakkında:
YEREL
18 Aralık 2024YEREL
18 Aralık 2024YEREL
18 Aralık 2024YEREL
18 Aralık 2024YEREL
18 Aralık 2024YEREL
18 Aralık 2024YEREL
18 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.