Düş Gezginleri Kulübü: AKOB

*

Mersin ilginç bir kent. Hemşehrilik bilinci yüksek insanların diyarı. “Daha güzel, daha uygar bir yaşam için kentimde hangi alanlarda ne yapılması gerekir, ben nasıl katkıda bulunabilirim” diye kafa yoranların memleketi. Bunun için çeşitli sivil toplum örgütlerinde gönüllü olarak ölesiye çalışanların, bu kadrolara gün geçtikçe artan bir şekilde, keyif ve istekle destek olan kişilerin, kurum/kuruluşların, şirketlerin kenti.

Bu destekçilere son iki yıl içinde yukarıdaki tüm kent bileşenlerinin çimentosu olarak yerel yönetimlerin ve kent kurum ve kuruluşlarının da katıldığını memnuniyetle gözlemliyoruz.

Ben bir sanat sivil toplum kuruluşu olan Akdeniz Opera ve Bale Kulübü (AKOB) gönüllüsüyüm. Kent bileşenleri ile kurulan diyaloglar nedeniyle önümüzdeki beş, bilemedin on yılda bir sinerji patlaması yaşanacağını öngörebiliyoruz artık. Mersin’in Doğu Akdeniz’de bir Müzik ve Kültür-Sanat Limanı olması içinşartlar olgunlaşıyor.

AKOB olarak düşlerimizin başında bu geliyor. Yıllardır bu amaçla çalışıyoruz. Marka kent, Marka kent deniyor ya hani; Mersin’e en uygun ve en yakın “MARKA”, bir “Kültür-Sanat Kenti Kimliği” olacaktır. Bu madalyayı Mersin er-geç boynuna takacaktır. Bu madalyayı verecek olan da dünya kamuoyu olacaktır. Bu madalyaya başka Marka eklemlemeleri olabilir. Birden fazla madalya Mersin’in çok yönlü kimliğinin tescili olur ancak. Multi Markalı Kent: Mersin. Kulağa hoş gelmiyor mu sizce?

Yukarıdaki yorumlarım kişisel gözlem ve tecrübelerime dayanıyor. AKOB yönetiminde çalıştığım son 12 yılda tüm olanaksızlara karşın, kentte özellikle kültür-sanat alanında, büyük adımlar atıldı. Son iki yılda gerçekleştirilenler ve yapılması plânlananlar ise gelecekteki parlak bir kültür-sanat şehri kimliğinin yakılan meşaleleri, atılan işaret fişekleri.

Birkaç örnek verelim:

Daha yapacak çok iş var. Bu konuda Temmuz 2019 tarihinde bu köşede yazdığım “Ortaya Karışık Kültür-Sanat Manifestosu - Mersin Yerel Yönetimleri için 2020-2024 Kültür-Sanat Öneri / Projeleri”başlıklı yazımda 49 proje başlığı sunmuştum.

Yerel Yönetimler ipin ucundan tuttu. Başlıklar birer birer ele alınıyor. İlgilenenler, anımsamak isteyenler gazete arşivindeki yazımı tekrar gözden geçirebilirler. Kaçı gerçekleşti, ele alındı, benimsendi, başka hangi konularda eyleme geçildi, niyet beyanında bulunuldu bir bakmak lâzım.

49 Proje; düşünebiliyor musunuz tümünün gerçekleştirildiğini. İşte size eşi menendi olmayan Doğu Akdeniz’de ışıldayan bir Uluslararası Kültür-Sanat Limanı - Marka Kenti: Mersin.

Bu konuda bu köşede yazdığım yetmiş altı yazının yüzde doksanı ayni konuyu işliyor. Ben kendimi bu açıdan kentimizin bir kültür-sanat vakanüvisti gibi görüyorum.

Ben bir düş gezginiyim. AKOB ise bir Düş Gezginleri Kulübü. Düşlerimizin peşinden koşuyoruz. Bu bir maraton… Bitmeyecek bir maraton… Hadi “Bayrak Yarışı” diyelim. Rakibimiz Adamsendeciler Takımı. Belirlenen hedeflere ulaşıldığında bayrağı Genç Düş Gezginleri’ne bırakacağız. Nefesimiz ayarlı, tempomuzu etkinliklerimizde arttırarak koşuyoruz. Başarılı etkinliklerin sonunda sanatçılarla yemekte buluşmalarımız ise soluklanma ve şarj etme dönemlerimiz oluyor. Ertesi gün maraton devam ediyor çünkü.

Düş Gezginleri Kulübü AKOB’un gerçekleştirdiklerini başka bir yazı konusu olarak mimleyelim. O nu da yazacağım yine bir gün. İleride bu yazıları okuyanlar Mersin’in AKOB ile nereden nereye geldiğini saptayabilecekler.

MERSİN’İN “İPEK BÖCEKLERİ”

AKOB Gönüllüleri ve Üyeleri Mersin’in “İpek Böcekleridir.” *  Durmak dinlenmek bilmeden örüyoruz kozamızı. Büyüyor koza. Mersin’in üzerine sanat tezgâhlarında ipek bir şal dokuyup atmak istiyoruz gelecekte.

Bu bakımdan katkılarınız sürdürülebilir üretim için gerekli. Daha fazla dut yaprağı-destek gerek kozaların örülmesi ve ipek kalitesinin yükseltilmesi için.

Yani; Pamuk eller cebe…

“Ne saçma bir yazı” mı dedi birileri?

Ne demek istediğimi anlayanlar, anlamayanlara anlatsın!

*  İpek kelebekleri yumurtalarını dut yaprakları üzerine bırakır, yumurtladıktan üç dört gün sonra ölür. Baharda taze dut yaprakları üzerindeki yumurtalardan larva halinde tırtıllar çıkar ve devamlı dut yaprağı yerler dört beş defa gömlek değiştirerek süreç içinde iyice büyüyüp de hücrelerine yerleşince üst dudağındaki delikten iplik halinde zamk gibi bir sıvı çıkararak kozasını yapmaya başlar. Tırtıl önce kozanın dış kısmını sonra kendi vücudunun etrafını örmeye devam eder ve görünmez olur. Eğer kendi haline bırakılırsa iki üç hafta içinde kelebek haline gelerek ördüğü kozayı parçalar ve dışarı çıkar. Bu yüzden kozayı parçalamadan kozalar sıcak suya atılır veya sıcak su buharına tutularak tırtıl öldürülür. Böylece hasarsız ipek kozaları elde edilir. Bu kozalardan da tel şeklindeki ipek lifleri çıkarılıp ham ipek üretilir. Bir kısım koza ayrılır, kelebeklerin çıkması ve yumurtlamaları için. Devran böyle döner durur.

Yukarıdaki benzetmenin AKOB Takımı’na uyarlanamayacak tarafları var. Bizim kelebeklerimizin yumurtladıktan sonra hayatı sonlanmıyor. Dört bir yana dağılıp yumurtlamaya devam ediyorlar. Ömürleri uzun yani. Yumurtalardan çıkan tırtıllar da sürekli kozalarını örüyorlar. Koza sürekli büyüyor. İçimizden bazıları “Home Office” çalışıp devamlı koza örüyor ve içeride kalıyor. Ama dış dünyada da görevler var. Bazılarımız kozamızı delip çıkıyoruz dışarı, tekrar kelebek olup yumurtlamamız, türümüzün varlığını sürdürmemiz gerekiyor çünkü. Ne diyelim: Teşbihte hata olmaz!

İhsan TOKSÖZ