Erkan Baş: İstikrarsız ve ateş hattındaki bir bölgede savaşı ve silahlanmayı desteklemek halkımızın çıkarına değildir

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis'te yaptığı açıklamada Ukrayna’daki çatışmalara ilişkin “Rusya ordusunun harekâtı derhal sona ermeli, çatışmalar durmalı, bölgeye istikrar ve barış getirecek kapsamlı bir müzakere sürecine geçilmelidir” derken, NATO’nun yayılmacı politikalarına da dikkat çekti. İktidara da seslenen Baş, “İstikrarsız ve ateş hattındaki bir bölgede savaşı ve silahlanmayı desteklemek halkımızın çıkarına değildir” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) yaptığı açıklamalarla gündemi değerlendirdi.

Ağırlıklı olarak dış politika konusunda konuşan Baş’ın açıklamaları şöyle:

Rusya’nın Ukrayna’ya dönük askerî harekâtı devam ediyor. Çatışmalar sürüyor, masum insanlar hayatlarını kaybederken, milyonlarca insanın hayatı en ağır şekilde etkileniyor.

Bu süreç tüm dünya üzerinde barış için mücadelenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. İçinden geçtiğimiz süreç sömürücülerin, iktidarları ve daha fazla para için insan hayatını nasıl değersiz gördüklerini bir kez daha acı biçimde deneyimlediğimiz karanlık bir süreçtir.

"Bu savaş, tüm bölge halkları için büyük bir tehdit"

Ülkemizi de çok yakından ilgilendiren bu savaş, tüm bölge halkları için büyük bir tehdit anlamına gelmektedir. Askeri gerilim ve çatışmalar, savaş ve işgaller ölüm, yıkım, yoksulluk, kitlesel göç ve istikrarsızlık getirmektedir.

Türkiye İşçi Partisi, askeri çözüm arayışlarına, saldırganlığa, emperyalist ve yayılmacı girişimlere kesin olarak karşıdır.

"Rusya ordusunun harekâtı derhal sona ermeli, NATO, tehdit anlamına gelmektedir"

Ülkemizde, ateşe benzin dökmek isteyenler, silahlanma yarışının parçası olmayı hedefleyenler, çatışmadan medet umanlar olduğunu her örnekte yeniden görüyoruz. Oysa çözüm kapsamlı müzakereler ve barıştadır. Rusya ordusunun harekâtı derhal sona ermeli, çatışmalar durmalı, bölgeye istikrar ve barış getirecek kapsamlı bir müzakere sürecine geçilmelidir.

Öte yandan, yalnız Rusya-Ukrayna hattını değil, yerkürenin pek çok bölgesini istikrarsızlaştıran başlıca etken NATO’nun kendisi ve genişleme hedefleridir. Başını ABD’nin çektiği ve emperyalizmin savaş aygıtı olarak işlev gören NATO, dünya halkları için en önemli tehdit anlamına gelmektedir. Kapsamlı müzakere sürecinin birincil hedefi NATO’nun genişleme perspektifini ve yayılmacı politikalarını masaya yatırmak olmalıdır.

Silahlanma yarışı, dünya halkları için bir diğer önemli tehdittir. Gerek Türkiye’nin de aralarında olduğu NATO müttefikleri, gerek Rusya, gerekse Çin ve Hindistan gibi ülkeler dünya tarihinde eşine az rastlanır bir silahlanma yarışı içine girmişlerdir. Kapsamlı çözümün bir diğer ayağı da silahlanma yarışını denetim altına alacak bir zemin oluşturmaktır.

"İktidarın tarafı barış değil, bölgemizin ülkemizin halkları değil"

Bu vesileyle iktidarı uyarıyoruz; istikrarsız ve ateş hattındaki bir bölgede savaşı ve silahlanmayı desteklemek halkımızın çıkarına değildir. Türkiye barışın tarafı olmalı, bunun için gerekli girişimleri başlatmalıdır. TBMM bilgilendirilmeli, Türkiye’nin bağımlı ve savaşçı politikalara devam ederse bedelini halk öder…

İktidarın tarafı insanlık değil, iktidarın tarafı barış değil, bölgemizin ülkemizin halkları değil!

İktidar koltuğunu ve parasını düşünüyor. Türkiye’de her gün zenginler daha zengin oluyor, yoksulların payına ise daha fazla yoksulluk daha fazla açlıktan başka hiçbir şey düşmüyor…

"Yoksulu daha yoksulu göstererek terbiye etmeye çalışıyor"

Buradan tüm yurttaşlarımızı uyarıyoruz, bu iktidarın yönettiği her gün hepimiz daha fazla yoksullaşıyoruz, bugün hala nefes alabilen yurttaşlarımız “buna da şükür” desinler diye uğraşan iktidar büyük bir oyun oynuyor.

“Yoksuluz istediğimizi yapamıyoruz ama şükürler olsun aç değiliz” diye düşünen yurttaşlarımız bu iktidar tarafından kandırılmak isteniyor. Yoksulu daha yoksulu göstererek terbiye etmeye çalışıyor. En ağır sömürüyle, kuralsız, sendikasız, saatlerce çalıştırılan yurttaşları işsizliği göstererek buna razı etmeye çalışıyor.

Yıllarca bin bir zorlukla okuyan, okulunu başarıyla bitiren ama bunun karşılığında hiç eğitim almadığı bir alanda karın tokluğuna çalışmak zorunda kalan gençleri “beterin beteri var” diye ikna etmeye çalışıyor.

"Bu yüzden bu iktidardan bugün kurtulsak geç kalmış sayılırız diyoruz"

Tüm bunlar yaşanırken, bir avuç azgın azınlık zenginleşmeye, servetine servet katmaya devam ediyor. İktidar ve yandaşları zenginleşirken biz yoksullaşıyoruz, buna alışmaya zorlanıyoruz, alıştıkça daha kötüye gidiyoruz. İşte tam bu yüzden bu iktidardan bugün kurtulsak geç kalmış sayılırız diyoruz.

İşte bu yüzden bu iktidardan ülkeyi ancak halkın birleşik gücü kurtarır diyoruz.

"Ukrayna’daki yurttaşlarımızın çığlıklarını duyun"

Değerli yurttaşlar bu iktidarın yurttaşlarına bakışını gösteren önemli bir örnek verelim: Ukrayna’daki Türk vatandaşlarının çaresiz bekleyişi devam ediyor. Dışişleri Bakanlığı tahliyelerin başladığını duyursa da bölgedeki vatandaşlar herhangi bir tahliyenin olmadığını kendi imkanlarıyla çıkmaya çalıştıklarını söylüyor. 

AKP tüm bu savaş sürecinde yetersizliğini, iş bilmezliğini bir kez daha gösterdi. Ukrayna’da yaşayan Türkiye vatandaşları, onlarca uyarıya rağmen savaştan önce tahliye edilmedi. Savaş başladığından beri de aksak iletişim, düzensiz, habersiz bir dışişleri ağıyla karşı karşıya Türkiye vatandaşları. AKP bir an önce bu vatandaşlarımızı güvenli bölgelere tahliye etmeli, kulağımıza gelen korkunç hadiselerden dolayı da özür dilemeli. Ukrayna’daki yurttaşlarımızın çığlıklarını duyun.

1 Mart tezkeresinin yıl dönümü

Savaş gündemi vesilesiyle hatırlatalım; bugün1 Mart tezkeresinin yıl dönümü. AKP’nin TBMM’ye getirdiği; ABD askerlerinin Irak’a Türkiye üzerinden girmesine onay veren tezkere TBMM de reddedilmişti.

Eğer bu tezkere kabul edilseydi, ABD’nin 62 bin askeri ülkemizde konuşlanacak; Irak işgalinde TSK’da kullanılacaktı. Halkın kararlı muhalefeti, milyonlarca insanın sokaklarda barış sloganlarıyla buluşması neticesinde dönemin AKP yönetiminin açık desteğine ve büyük çabasına rağmen tezkere Meclis’ten geçmemişti…

Bu örnek halkın mücadelesinin ne kadar önemli olduğunun yakın tarihimizdeki örneklerinden birisi olarak önemlidir ve bu gün yürürlükte olan adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen tek adam iktidarının savaş konusunda da tehlikeli olduğunu da göstermektedir.

Bu vesileyle 1 hafta geçmiş olmasına rağmen konunun TBMM’de gündeme alınmamasını, Recep Tayyip Erdoğan’ın bildiğini okumaya devam etmesinin ülkemiz ve halkımız açısından bir güvenlik sorunu olduğunu da vurgulamak isteriz.

"Filistin halkının yanında durmaya devam edeceğiz"

İktidar, başarısızlığa uğrayan dış politika stratejilerinin sonucunda, geçmişte düşman ilan ettiği ülkelerle ilişkilerini geliştirmek için “normalleşme” adı altında yeni hamleler yapmaya çalışıyor. BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve şimdi İsrail...

İsrail, bölgede barışın ve istikrarın temellerini vuran bir ülke, bu ülkenin bölgesel gücünü arttıracak anlaşmaların yapılması bölgedeki barışı ve istikrarı zedeleyen bir hamledir. İsrail ile ilişkilerin durdurulması ilkesel bir duruş olmalıdır.

İç oy mekanizması olarak Filistin halkının yanında olma pozisyonu kullanıldığı bunca vakit İsrail’le siyasi ilişkiler minimuma indirildi, son zamanlarda Türkiye’nin bölge siyasetinde başarısızlığı ile beraber eski pozisyona dönmesi Filistin’le dayanışmanın sadece dönemsel bir gereksinim olarak görüldüğünü gösteriyor. Bunu kabul etmiyoruz.

Filistin'de işgal ve abluka sürekli artarken, insan hakları ihlalleri derinleşirken, dünya halkları ve kurumlarından İsrail’e boykot çağrıları artarken Türkiye’nin normalleşme sürecine hız vermesi bu çağrıları boşa çıkaran ve Filistin’le dayanışmayı zayıflatan bir yaklaşımdır.

İnsanlığa karşı suçlarına devam eden, uluslararası kararlara uymayan ve uluslararası hukuku ihlal eden İsrail işgal devletinin siyasi, askeri, ticari anlarda tecrit edilmesi gerekir.

AKP/Saray iktidarını, kendi geleceği için, normalleşme adı altında İsrail’i güçlendiren Filistin halkını zayıflatan politikalarına karşı kararlılıkla mücadele etmeye ve mazlum Filistin halkının yanında durmaya devam edeceğiz.

"Çocuklara din dersi dayatamazsınız"

27 Şubat Pazar günü Aleviler, siyasi partiler, kitle örgütleri demokrasi ve laiklik için mitinglerde basın açıklamalarında bir araya geldiler.

Talepleri gayet açık ve netti; zorunlu din Dersleri kaldırılsın, anaokulları için MEB Şurası’ndan çıkan 4-6 yaş arasındaki  çocuklara din dersi verilsin tavsiye kararının geri çekilmesini istediler. Talepleri taleplerimizdir.

Çocuklara din dersi dayatamazsınız, Alevi çocuklarına hiç dayatamazsınız. Bu, kamu eğitimi adı altında şeriatın devlet eliyle örgütlenmesi demektir. Geçit vermeyeceğiz

4-6 yaş arasındaki çocuklara din dersi dayatmak insan haklarına aykırıdır. Bu yaştaki çocuklara din eğitimi vermek selefi- yobaz bir anlayıştır. Bu yaştaki çocuklarımıza hiç bir inanç empoze edilmemelidir. MEB şura tavsiye kararı insan haklarına, laikliğe, evrensel çocuk haklarına aykırıdır. Çocukları siyasi malzeme yapmayın! Bu kararı derhal geri çekin.

Biz TİP olarak; tekçi, ayrımcı, dayatmacı her tür uygulamanın karşısındayız.Eğitimde bilimsel olmayan müfredatın karşısındayız. Eğitimin ticarileşmesinin, eğitimden para kazanılmasının karşısındayız. Bu konu sadece Alevilerin sorunu  değildir, hepimizin sorunudur. Çocuklarımızın geleceği için bu gerici yobaz Saray iktidarına son vereceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz.

"Açıkça yalan söylüyorlar, üç kağıtçılık yapıyorlar"

Resmi gazetede Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının doğa düşmanı bir yönetmeliği daha yayınlandı.

Buna göre, elektrik üretimi için yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda, zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine, faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite etme taahhüttü ile izin verilecek.

Açıkça yalan söylüyorlar, üç kağıtçılık yapıyorlar. Rehabilitasyon denerek madenlerin çevreye vereceği zarar hafife alınıyor. Soruyoruz: Kazdağları’nda, Kirazlı ‘da Alamos Goldun açtığı yara rehabilite edildi mi?

Bu konuyla  ilgili soru önergesi de vermiştik. Verilen yanıtta sadece, hala hazırlık yapıldığı söylendi. 

Ordu'nun yüzde 80'i için maden ruhsatı verilmiş. Muğla da öyle. Ülkenin dağı taşı için maden ruhsatı verildi.

İnsana düşman, kadına düşman, gence düşman, Alevi’ye düşman Kürt’e düşman; yetmedi ülkenin dağına, taşına, böceğine, kuşuna da düşman bunlar.

Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun kapsamında maden, enerji ve benzeri hiçbir zeytincilik dışı faaliyete izin verilemez. Bu kanun maddesini tamamen ihlal edecek şekilde Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair bir yönetmelikle zeytinlik alanlar maden işletmesine açılmak isteniyor.

Bu daha önce de defalarca denendi ve kamuoyunun yoğun baskısı ile geri çekilmek zorunda kaldı. Bugün bilirkişi keşfi yapılacak Akbelen Ormanı Davası'nda da kömür madeni işletmesi için YK Enerji A.Ş.'ye verilmek istenen alanda, ormanla iç içe geçmiş en az 100-150 dönümlük zeytinlik alan var.

Akbelen Ormanını çevreleyen 1500 dönüm de zeytinlik var. Davada iptal edilen bilirkişi raporunda zeytinlik alanlardan hiç bahsedilmediği için İkizköy avukatları ve halk itiraz etmişler, diğer itiraz noktaları ile birlikte bu da dayanak olarak bilirkişi raporu mahkemece iptal edilmişti.

Kimsenin kuşkusu olmasın, Türkiye’nin dört bir yanında köyüne, havasına, suyuna ormanına sahip çıkan insanlar vardır, direndiler, gene direnecekler. Bu direnişi birlikte büyüyerek devam ettireceğiz. Bu ülkede yaşam kazanacak.

https://dai.ly/x88enxc

Kaynak: T24.com.tr