Geçmiş zaman yazıları (11 Aralık 2003’ te kapıma bırakılan gizli damgalı sarı zarfın öyküsü)
Üzerinden tam 20 yıl geçmiş…
Yine bir yerel seçim öncesi…
Yine her şeyin mubah sayıldığı, demokratik olması gereken centilmence bir yarışın yerine yumrukların
sayılmadığı belden aşağı kavganın egemen olduğu, at izinin it izine karıştığı günler…
İşte o 11 Aralık 2003 günü ofisimin kapısına bırakılan bir zarf ve zarfın içinden çıkanların ardından
yaşadıklarım ve o tanıklığı kaleme aldığım Ocak 2005’ teki makale*…
Polisiye bir öykü değil, 20 yıl öncesinin bir yerel seçim sürecinde yaşadıklarımı anlatmaya çalıştığım
olaylar siyasi rekabetin yerelde ulaşabileceği boyutları yansıtması bakımından da ibretlik derslerle
dolu…
İşte göz atarken kişisel sitemde karşıma çıkan makalenin ilginç bölümü:
“1977 seçimlerinden önce de, haşhaş yasağına karşı çıkan ECEVİT’ i ABD destekli özel kuvvetler
vurmasın diye nefesimizi tutup dualar etmiştik günlerce…
O komplo teorilerine koşullar gereği ne kadar inandıysam, 2004 Mart ayında yapılacak yerel
seçimlerin hemen öncesinde bana ulaştırılan ve BAYKAL’ la ilgili iddiaları içeren belgelere şüpheyle
yaklaştım…
28 MART seçimlerinden dört gün önceydi…
Sekreterim biraz da tedirgin, sarı renkte büyükçe bir zarf bıraktı masama.
Gerilimli bir seçim döneminden geçiyorduk ve doğrusu kapıyı çalan kimliği meçhul birinin sekreterin
eline tutuşturup kaybolduğu, meçhul zarftan ister istemez rahatsız olmuştuk…
Herkesin ruhunda bir nebze olduğuna inandığım hafiyeliğe soyundum bir süre.
Zarfın bırakılış biçimi, kimliği meçhul bırakanla ilgili varsayımlar…
Ardından mektupla ilgili ‘NASIL’ ların yerini, daha karmaşık ‘NEDEN BANA GELDİ? NEDEN BEN?’
sorusu aldı…
O karmaşık duygularla açtım ciddi biçimde düzenlendiği belli zarfı…
Üst sol köşesinde “KİŞİYE ÖZEL”, ortasında adımın yazılı olduğu zarfın içinden dört İngilizce
sayfadan oluşan belgeyle tercümeleri çıktı…
İngilizce belgelerin ilk iki sayfası “PENTAGON’A BAĞLI ÖZEL PLANLAR DAİRESİ SAVUNMA BÖLÜMÜ”
nün bir mektubundan, diğer iki sayfa ise BİRİLERİNİN BİRİLERİNE gönderdiği iddia edilen bazı para
transferleriyle ilgili bilgilerden oluşuyordu…
Belgelere baktıkça gülüp ağlama arasında gidip geliyordum.
11 Aralık 2003 tarihini taşıyan iki sayfalık ‘ÇOK ÖZEL VE ÇOK GİZLİ’ damgalı Washington D.C.
20301-1010 adresindeki Özel Planlar Dairesindeki William Luti adındaki bölüm şefine sunulan iç
yazışma belgeleri ülkede anlı şanlı o kadar gazeteci varken, başka kimse kalmamış gibi neden bana
gelmişti…
Üstelik trilyonların havada uçuştuğu o seçim döneminde birilerinin hiç bir talepte bulunmadan,
pazarlığa girmeden doğrudan bana göndermeleri daha da ilginçti…
Belgelerin ekinde yer alan bilgi notu, iki kişi arasındaki parasal trafiği gösteren hareketlerin neden
Pentagon’ u ilgilendirdiğini ve neyin amaçlandığını ifade etmeye çalışıyordu…
O kritik seçim sürecinde Pentagon’ca kaleme alındığı söylenen görüşlerden çok, rapor ekindeki
parasal transfer bağlantılarıyla ilgili iddialar önemliydi benim için…
Oysa para trafiğinin izini sürmeye başladığım ilk andan itibaren içimden bir ses, MERSİN’ deki bazı
bankalar aracılığıyla yapıldığı söylenen transfer hareketlerine çok ta fazla güvenmemem
gerektiğini söylüyordu…
Belgeler çok inandırıcı biçimde düzenlenmiş olsa da, TÜRKİYE’DEN ORTA DOĞUYA, İSVİÇRE’DEN
PENTAGON’A kadar tümüyle var olan isim ve adreslerden oluşan bilgilerin ne kadar iyi dizayn
edilse de eksik kalan, insanı huzursuz eden bir yanı vardı…
Gerçekten bazı transferlerin yapıldığı söylenen Bankaların devlet sermayeli olması ve izlerin
rahatlıkla silineceği dünya kadar ticari banka varken, bu büyüklükte transferlerin Devlet bankaları
eliyle yapılma ihtimali inandırıcı gelmediği için, kısa süre sonra olayı unuttum…
Benim yemediğim havucu bir süre sonra ILICAK’ ların TERCÜMAN’ ından bir habercinin nasıl olup ta
yediğini de hala anlamış değilim.
Ama şüphelendiğim iddialar ve sonrasındaki gelişmeleri uzun süre sorguladım durdum…
Acaba birileri, sağ gösterip sol mu vurmak istiyorlardı?…
Örneğin belgelenmediği sürece havada kalacak saçma sapan iddialar , tam da o yerel seçimler
arifesinde yayınlansa ve TERCÜMAN’ daki yayının başına gelenler gibi dayanaksız olduğu anlaşılsa,
bundan en fazla kim kazançlı çıkacaktı?…
Sorunun tek yanıtı var, yayınlarla hedef seçilenler…
BAYKAL benim yayınlamadığım ancak bir süre sonra TERCÜMAN ve başka medya kuruluşları
tarafından ortaya dökülen aslı astarı olmayan belgeler sayesinde güçlenerek çıktı o günlerde.
Şu ana kadar da, iftiralarla ilgili, açacağını söylediği tazminat davalarıyla ilgili Medyada tek satıra
da rastlamadım.
Bugün ABD’ ye yönelik komplo iddialarında da, daha önce kendi ağzıyla dile getirdiği kızıyla ilgili
para transferleri konusunda da, kimsenin elinde banka dekontu ve benzeri somut belge olmadığı
için söylenenlerin tümü karalama kampanyasından öteye gitmedi…”