Mersin’in Sesleri – XII. Bölüm – Kilikya Ses Veriyor VIII

KORYKON ANTRON

Geçen yazımda anlatacağım mitolojik öykünün Silifke Cennet Cehennem Obruklarında geçtiğini belirtmiştim. Bu yazımda öykünün daha iyi algılanabilmesi için bilmeyenlere olay mahallini tanıtmam gerekiyor.

Özet olarak Semihi Vural’dan aşırdığım paragrafları aşağıda veriyorum.

***

“Bugün herkesin bildiği ve Mersin’in en önemli turizm değerlerinden biri olan Cennet ve Cehennem Obrukları “Korykon Antron” antik kentindedir. Narlıkuyu’da sırtınızı denize dönüp kuzeye doğru çıktığınızda yaklaşık 2 kilometre sonra ulaşabilirsiniz. Yerini biraz daha irdelemek için Silifke’nin 21 kilometre kuzeydoğusunda, Korykos antik kentinin de 5 kilometre güney batısında diyebiliriz.”

“Mersin’den batıya doğru gidildiğinde, Akdeniz’in kıyısı boyunca uzanan düzlükler Lamas deresinden sonra daralır, dağlar kıyıya yaklaşır. O ölçüde de kıyı dantelleşir; sahil boyunca uzanan antik yol, coğrafyanın izin verdiğince bu dantelin kıvrımlarına girer; körfezleri, koyları dolanır. Çevrede bilinen ve yeni keşfedilen birçok yeraltı ve yerüstü mağaraları ve obrukları vardır. Günümüzde Cennet-Cehennem Obrukları olarak bilinen doğal çukurlar, Antik dönemde Korykon Antron yani Korykos Mağaraları olarak anlatılmıştır.

Cennete İnen Asansör

CENNET OBRUĞU

“Bir yeraltı deresinin yol açtığı erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş olan Cennet Obruğu 250 metre uzunluğunda, 110 metre genişliğinde ve 70 metre derinliğinde, oval görünümlü devasa bir çukurdur. İçine kayalara oyulmuş 452 basamaklı bir merdivenle inilir. 2020 yılının ortalarında buraya yapılan bir  “asansör haberi - (Tıkla) kamuoyunu ve dolayısıyla medyayı bir hayli meşgul etmiştir.”

Antik bir yerleşim yeri olan “Korykon Antron”, şimdiki Cennet-Cehennem ören alanındaki Cennet Çukuru’nda, bir Zeus Mabedi vardır. … yapının, zaman içinde birçok inanca ev sahipliği yaptığı yapı taşlarından anlaşılmaktadır.”

Çökük tabanının güney ucunda 200 metre uzunluğunda ve en derin noktası 135 metre olan büyük bir mağara girişi vardır. Mağaranın bitim noktasında yeraltı suyunun çağıltısı duyulur.  

Mersin Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Durukan şahsi instagram hesabında Cennet-Cehennem obruklarının anlamı ve önemini şöyle sıralıyor:

> Anadolu’daki tek “Pan Tapınağı” Cennet Mağarasıdır.

> Mitolojiye göre, tanrıların en büyüğü Zeus ile canavarların en büyüğü Typhon savaşmış, Zeus ilk karşılaşmada yenilmiş ve bu obruğa hapsedilmiş.

> Hermes ve Pan, Zeus’u kurtarmış ve sonra birlikte Typhon’u yenmişler.

> Cennet mağarası, doğal haliyle Pan tapınağıdır.

> Tanrı Pan, mitolojide keçi ayaklı ve boynuzludur, Dünyaca tanınır.

> Cennet Obruğunun üst kısmında ikinci bir tapınak var. Zeus, Hermes ve Pan için inşa edilmiş. Sonradan kiliseye dönüşmüş.

> İkinci tapınağın duvarlarında uzun bir isim listesi yazılı. 130 yıldır bu isimlerin rahiplere ait olduğu düşünülmekteydi. Ancak Pan Tapınağı’nın varlığı, bu tanrı için düzenlenen sportif yarışmaların da varlığını ortaya çıkardı. Ve bu isimlerin kutsal yarışları kazananlara ait olduğu anlaşıldı. 

Keçi Ayaklı Tanrı Pan  

Yunanistan ve İsrail’de bulunan Pan Tapınakları, Cennet-Cehennem ile benzerlikler taşıyan uluslararası turistik alanlardır. Anadolu’daki tek Pan Tapınağı’nın bulunduğu Cennet-Cehennem de dünya çapında bir turizm alanı olabilir. “

***

CEHENNEM OBRUĞU

Cennet çöküğünün 75 m kuzeyindedir. Ağzının boyutları yaklaşık 50 m ve 75 m derinliği 128 metredir. Kenarları çok dik ve içbükey olduğundan içerisine inmek mümkün değildir.

Cehennem Obruğu Cam Teras
Cehennem Obruğu Seyir Terası

Korykon Antron, hem Zeus’un hem de Typhon’un ülkesidir.

***

Sağ olasın Semihi Vural.

Cennet-Cehennem Obrukları kısa tanıtım videosu için: Tıklayınız.

Detaylı video için: Tıklayınız!

***

Valla, ne güzelmiş böyle başkalarının yazdıklarını alıp, yazıyormuş gibi yapmak. Benim gönlüm rahat, ben kaynak göstererek - alıntı- yapıyorum.

Gene birileri fısıldaşıyorlar.

Neymiş, bu kadar da “alıntı mı olurmuş? ,

Bu yazının tamamı Semihi Vural’dan alıntılarla (?) oluşmuş.

Evet, n’olmuş?

Amerika’yı yeniden mi keşfedeceğiz yani? Adam ne güzel yazmış; ben cümleleri değiştirip tekrar yazsaydım ayni şeyleri söylemeyecek miydim?

Ben bu alıntılara “aşırmaca” diyorum ama burada benim Vural’a bir kıyağım var. Kitabını tanıtıyorum onun.  Okurlar merak edip söz konusu kitabı Mersin Büyükşehir Belediyesi’nden alabilirler. Vallahi hararetle tavsiye ederim. Belediye’de kalmadıysa İçel Sanat Kulübü’nde vardır. Tanıtımı ve imza günü orada yapıldı çünkü.

***

İmdii, bir gerçeğin altını çizelim:  

Akademik araştırma yapan bazı kişiler kullandıkları kaynakları kendileri  yazmışçasına yutturmaca yapıyorlar. Her nasılsa bu yutturmacalar akademik yönlendirici-rehber-inceleyici-onaylayıcı kişiler tarafından bilerek ya da bilmeyerek (???) onaylanıyor. Aşırmacı yazar bir ünvanla ödüllendiriliyor ve bulunduğu kurum içinde haksız bir şekilde terfi ediyor. Hele hele bir de “kart hamili yakınımdır” yöntemiyle siyaseten el üstünde tutulup iltimasla belirli sorumlu görevlere getirilirse de değmeyin keyfine.

Yukarıdaki örnek günümüzde tüm dünyada geniş uygulama bulan bir yöntem. İktidarlar yandaşlarına ve çevrelerine ulufe dağıtarak kendilerine gebe yöneticilere istediklerini yaptırarak uzun süre sandalyelerini muhafaza edebiliyorlar. Tabii bu yöntemin gerçekleştiği ve sürdürüldüğü ülkelerde uzun vadede kaybeden iyi yönetilemeyen ülke ve halkı oluyor.  

***

Yahu nereden, nereye? Biz buraya nasıl geldik?

Yok, yok bu böyle olmayacak.

Şu yazı dizisini bir bitireyim - aman abi sürdür diyenler var ama (!) - biraz dinlenmem lâzım benim.

Neyse toparlıyorum:

Bu yazımızda sahneyi tanımladık, ipucunu verdik.

Zeus’u bilen bilir.

Bu “Typhon” da kim ola, ne ola?

Devamı gelecek yazıda…

İhsan TOKSÖZ


Yazarımızın diğer yazıları: