Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’ndan ‘siyasi cinayet’ açıklaması

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Siyasi cinayet kaygım var" açıklamasına ilişkin, "Sayın Kılıçdaroğlu’na geçmişte bir cenaze namazı esnasında yapılan saldırı, hafife alınabilir bir saldırı değildi. Bazı noktalarda da maalesef yetkililer tarafından ‘Daha bu ne ki, bunun arkası var’ denildi. Bu ne manaya geliyor? Biz bunu kışkırtacağız manasına geliyor. ‘Bu kendiliğinden olur’ manasına gelmez. Her türlü tedbiri alır, ‘Bundan sonra böyle bir şeyin olmasına izin vermeyiz’ der. Devlet adamlığı bunu gerektirir" açıklamasını yaptı. Karamollaoğlu,  "Ocak 2021’de dolar 7 lira 35 kuruşmuş, asgari ücret ise 2 bin 825 liraymış. Yani 384,3 dolar. Ekim 2021’de ortalama dolar kuru 8.90’a çıkmış. Dolar olarak bunun karşılığı 317,4 dolar olmuş; 384’ten 317’ye düşmüş. Yani asgari ücret, yıl başından bu yana 64 dolar azalmış" dedi.

Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında konuştu. Paris İklim Anlaşması'nın geçen hafta TBMM'de onaylandığını hatırlatan Karamollaoğlu, "Çevre bizim için kalkınma kadar önemli bir hadisedir. Türkiye’mizde adaletin, hukukun tesis edilmesi kadar önemli bir hadisedir. Geçmişte bize emanet edilen bu değerleri biz, mutlaka bizden sonraki nesillere yine onların yaşayacağı rahat bir dünyayı teslim eder gibi teslim etmek mecburiyetindeyiz. Bu anlaşma dünyada birtakım yankılar meydana getirdi. Ancak anlaşmalar, bu konularda derinlemesine tedbir alındığı manasına gelmiyor. Bizi endişelendiren bazı hususlar var, bunların mutlaka izale edilmesi gerektiğine inanıyoruz" dedi.

Karamollaoğlu'nun açıklaması şöyle:

"Enflasyon yüzde 50 iken sen yüzde 20 verdiysen hiçbir şey vermedin demektir"

"Bir insanın aldığı ücret, o insanın masraflarını mutlaka rahatlıkla karşılayabilmeli. Bunun iki tane seviyesi var; biri açlık sınırı, birisi de yoksulluk sınırı. Esas olan yoksulluk sınırıdır. Bundan dolayı da mutlaka, ülkemizde yaşayan herkesin asgari yoksulluk sınırı kadar ücret almasını temin etme noktasına gelene kadar gayret göstermek mecburiyetindeyiz. Ama bugün iktidarın gündeminde böyle bir şey yok. Bunu beceremeyenlerin hakikaten burada kalmamaları icap eder. Siz 19 yıl iktidarda kalacaksınız, bu konuda bir santim ileri gitmeyeceksiniz. Biz, bunun için Saadet Partisi olarak her yıl asgari ücretin reel manada en az yüzde 5, 7, 10; iktidarın becerisine, iktidarın anlayışına göre artırılması gerektiğine inanıyoruz. Enflasyon yüzde 50 iken sen yüzde 20 verdiysen hiçbir şey vermedin, vatandaşı yüzde 30 daha fakirleştirdin demektir.

"Asgari ücret yıl başından bu yana 64 dolar azalmış"

Ocak 2021’de dolar 7 lira 35 kuruşmuş, asgari ücret ise 2 bin 825 liraymış. Yani 384,3 dolar. Ekim 2021’de ortalama dolar kuru 8.90’a çıkmış. Dolar olarak bunun karşılığı 317,4 dolar olmuş; 384’ten 317’ye düşmüş. Yani asgari ücret, yıl başından bu yana 64 dolar azalmış; kayıp yüzde 17. Gelir artmıyor, gider sürekli olarak artıyor, döviz kurundaki yüzde 17’lik yükseliş insanımızı menfi yönde etkiliyor. ‘Avrupa’da kuyruklar arttı’ demek, insanımızı tatmin etmiyor ve doğru bir mukayese de yapılmadığı manasına geliyor.

"Enerjideki tablo daha da vahim"

Fiyatlar sürekli olarak yükseliyor. Sadece misal olsun diye çarşı pazara çıkarak kendimizin tespit ettiği rakamları değil, devletin yöneticileri de memnun etmek için çaba sarf ettikten sonra ortaya koydukları rakamların bir kısmını arz edeceğim. Salatalık yüzde 128 pahalanmış; tavuk eti yüzde 64, ayçiçek yüzde 61, margarin yüzde 53, domates yüzde 49,5, yumurta yüzde 49,3… Bunların her biri TÜİK’in rakamları. Hükümeti çok fazla üzmemek için belirtilen rakamlar. Enerjideki tablo ise daha da vahim. 1 Ocak 2021’den temmuz ayına kadar doğal gaza her ay yüzde 1 zam yapılmış ama temmuz ayında birdenbire yüzde 12’lik bir zam gelmiş. Eylül ve ekim aylarında mesken kullanıcıları bu zamdan etkilenmemişlerse de sanayi ve elektrik üreten santralle yüzde 15 civarında bir zam almışlar. TÜİK'e göre 2020 yılının sonunda 1 kilovatsaat başına 73,5 kuruş olan konut elektrik fiyatı, bu yıl içinde bulunduğumuz ayda 91,56 kuruş olmuş; yani yüzde 25 oranında zamlanmış.

"Fakirin geliri sürekli düşüyor"

Cumhuriyet tarihinde bir ilkin yaşandığına ve kişi başı gelirin ilk defa 7 yıl arka arkaya düştüğüne şahit olduk. Yani 2013-2020 yılları arasında kişi başına gelirin üçte biri yok oldu. Vatandaşın halini göstermek için en acı tablodur. Türkiye’nin en zengin yüzde 20’sinin aldığı pay yüzde 46,3’ten yüzde 47,5’e çıkmış. En yoksul yüzde 20’nin milli gelirden aldığı pay ise yüzde 6,2’den yüzde 5,9’a inmiş. Fakirin geliri düşüyor. Türk lirası sadece dolara karşı değer kaybetmiyor. Maalesef Rus rublesinin, Bulgar levasının, Şili pesosunun, Arjantin pesosunun yanında da değer kaybediyor. Paramız Rus rublesine karşı yüzde 24 değer kaybetmiş, Bulgar levasına karşı yüzde 13,9 değer kaybetmiş. Şili pesosuna karşı yüzde 3,9, Arjantin pesosuna karşı da yüzde 2,3 değer kaybetmiş.

"3600 ek göstergeyi şimdi niye çözmüyorsun"

Her şey iyiye gidiyormuş gibi davranmak, her şeyin iyiye gittiği manasına gelmiyor. Bundan dolayı da iktidarın bazen başka yollara başvurduğuna da şahit oluyoruz. Bununla güya vatandaşı bir ümide bağlayıp, ‘İleride her şey daha güzel olacak’ demek istiyor ama yetmiyor. Bunun örneği nedir? Uzun bir aradan sonra, seçime 1,5 sene kaldı, 3600 ek gösterge gündeme getirildi. ‘Şimdi çözeceğiz’ demiyor, ‘gelecek sene çözeceğiz’ diyor. Şimdi neden çözmüyorsunuz? Şunu bilsinler; Allah nasip eder de bize teveccüh gösterirse bu problemlerin yüzde 90’ı kısa zamanda çözülür. Ama bu ekonomik anlayışla çözemezsiniz. Çünkü hala israf nosyonu bu arkadaşlarda yok. Neyin israf olduğu konusunda bir düşünceleri yok.

"Muhalefeti suçlamaktan vazgeçecekler"

Bu, basit tasarruflarla önlenecek bir şey değil. Türkiye’deki iktidar mantığı değişecek. ‘Biz biliriz, kimse bilmez’ mantığından vazgeçecekler. Muhalefeti suçlamaktan vazgeçecekler. 19 yıl iktidarda bulunan bir parti, şimdi muhalefeti nasıl kabahatli bulur? Kendi hatasını görmeyen bir iktidarın bir problemi çözmesi mümkün olmaz. Çünkü problemin varlığından bihaber. Türkiye’de giderek bir baskı rejimi uygulanıyor. Bundan vazgeçmek mecburiyetindeler. Ağzını açan ceza görüyor, ağzını açan en büyük hakaretlere maruz kalıyor. Türkiye’de tansiyonu düşürmek gerekirken artırmak için çaba sarf ediliyor. Ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar, hiç kıymeti yok. Vatandaş, yaşadığını görecek bundan sonra.”

"Elbette bunun sivil toplum ayağı da var"

Karamollaoğlu, açıklamasının ardından sorulan sorulara yanıt verdi. Türkiye Gençlik Vakf'nın (TÜGVA) üzerinden orduya, emniyete, kamu kurumlarına personel alındığı iddialarının sorulması üzerine şunu söyledi:

“Bu iddialar eskiden beri var. Maalesef FETÖ zamanında bu mantıkla çalışmalar zirveye çıkmıştı, sonunda başımıza ne kadar büyük bir bela açtığını görüyoruz. Bu iddialar elimizin tersiyle itilmez. Bir yerde iş bulabilmek için AK Parti ilçe binasının önünde kuyruklar oluşuyor. Elbette bunun sivil toplum ayağı da var, sadece parti olarak yürümüyor. Varsa ki ihtimaldir, o zaman ciddi problemlerle karşı karşıyayız demektir, bunun kabul edilmesi mümkün olmaz. Kamplaşmayı artırır sadece.”

"Biz bunu kışkırtacağız manasına geliyor"

Karamollaoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Siyasi cinayet kaygım var’ sözü ve diğer partilerin konuya ilgili açıklamalarının sorulması üzerine şu yanıtı verdi:

“İktidar ve muhalefetin birlikte bulunduğu bir ortamda muhalefet parti başkanlarına karşı takınılan tavır bunun bir göstergesidir. Sayın Kılıçdaroğlu’na geçmişte bir cenaze namazı esnasında yapılan saldırı, hafife alınabilir bir saldırı değildi. Bazı noktalarda da maalesef yetkililer tarafından ‘Daha bu ne ki, bunun arkası var’ denildi. Bu ne manaya geliyor? Biz bunu kışkırtacağız manasına geliyor. ‘Bu kendiliğinden olur’ manasına gelmez. Her türlü tedbiri alır, ‘Bundan sonra böyle bir şeyin olmasına izin vermeyiz’ der. Devlet adamlığı bunu gerektirir. ‘Bu daha ne ki’ diyorsanız, bu bir tehdittir."

Kaynak: T24.com.tr