Valiler ve siyaset… Muhaliflere kapatılan meydanlar..
Mersin’ de düzenlenecek CHP mitingi için Cumhuriyet Meydanının Ana Muhalefet lideri sıfatını taşıyan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ na kapatılması ve miting sonrası Mersin Valisi Su’ nun nedense açıklamakla yükümlü kıldığı mitinge katılan insan sayıları, ister istemez daha önce kaleme aldığım 1946 seçimleri öncesine götürdü beni…
5 Haziran 1946 günü TBMM tek parti iktidarı CHP’ nin hazırladığı önergeyi kabul ediyor ve ülke 21 Temmuz günü çok partili dönemin ilk seçim haberiyle oldukça gergin bir o kadar da renkli döneme merhaba diyordu…
CHP’ nin stratejisi yeni kurulan Demokrat Parti’ yi hazırlıksız yakalamak, birkaç ay önce öne çekilen Mahalli seçimlere katılmayan muhalefeti bir kez daha sandıktan uzak tutma hesaplarına dayanıyordu…
Ancak bu kez tabandan gelen baskı Demokrat Parti’ ye bu kısacık zaman dilimine sığdırılacak kampanya ile seçimlere girmeyi adeta dayatacaktır…
Seçimlere katılma kararı ardından partinin ağır topları Anadolu’ da yoğun bir kampanyaya girişir..
Atatürk’ ün son Başbakanı Celal Bayar dört kurucusundan biri olduğu partisinin en önemli çıkarmasını seçimlere kısa zaman kala Çukurova’ ya yapar…
29 Haziran 1946 günü uçakla Adana’ ya iner Bayar, bir günlük temasların ardından 30 Haziran Pazar günü Mersin’ e geçer..
Şehre akşam saatlerinde varan Bayar, DP il binasında kısa bir mola ardından önceden belirlenen ve Valiliğe de dilekçe ile başvurusu yapılan etkinlik için bugünkü Cumhuriyet Meydanında yer alan Atatürk Anıtına yanındaki hayli kalabalık partililerle birlikte yürüyüşe geçer…
DP’nin yapacağı toplantıya dair Mersin Valiliği’ne verilen beyannamede yapılacak faaliyetler şöyle sıralanmıştır: “Atatürk anıtına çelenk konulması”, “bu mahalde DP liderinin bir hitabede bulunacağı…”
İlginçtir, Atatürk anıtına çelenk koyulmasını uygun bulan ve ses çıkarmayan valilik, Bayar’ın Atatürk anıtı önünde konuşma yapmasına “İçtimatı Umumiye Kanunu”na aykırı olduğu gerekçesiyle izin vermez…
Tevfik Sırrı Gür, koyduğu konuşma yasağını yaptığı yazılı açıklamayla şöyle savunacaktır:
“İçtimai Umumiye Kanununun ikinci maddesine göre bir toplantı yapılıp söylev verilmek istenirse üç imza taşıyan istida ile söylevin verileceği yer ve zamanı bildirmek lazımdır. Dördüncü maddeye göre de bu istidanın toplantıdan 48 saat önce verilmesi lazımdır.
Hâlbuki Demokrat Parti lideri beyannamesini 29 Haziran günü saat 11.30’ da vermiştir ve bir imza taşımakta idi. İstidada toplantının gün ve saati de beyan edilmemişti. Bunun üzerine kendilerine böyle bir toplantının kanunsuz olacağını bildirdim. Mesele bundan ibarettir”
Vali Gür ve dönemin tek parti iktidarı CHP, eski bir Başbakanın yasal mevzuatı bilmemesi ve uymamasını eleştirirken bir husus göz ardı edilir…
48 saat önceden müracaat ve üç imzalı beyanname şartının yerine getirilmediği gerekçesiyle Bayar’ ın konuşmasına izin vermeyen valilik aynı dilekçede yer alan “Atatürk anıtına çelenk koyma” talebine karşı çıkmamıştır…
Vali Gür’ ün uygun gördüğü ve uyguladığı kriterlere göre Bayar’ın Atatürk Anıtı’na çelenk koymasında mahzur yoktu; ancak halka hitaben bir konuşma yapması yasaktı…
O gün yaşananlara dair en ilginç gözlemleri Celâl Bayar’ın Mersin seyahatini izleyen gazeteci Metin Toker (Toker, 1955’te kızı Özden hanımla evlenip İsmet İnönü’ nün damadı olacaktı) çalıştığı Cumhuriyet gazetesine; “Mersin halkı 6 saat boyunca DP liderinin gelişini bekledi, gece saat 23’ ye yaklaşırken bile binlerce kişi halen ayakta idi ve bunları evlerine göndermek imkânsızdı..” diye yazar..
Ve Bayar’ ın DP teşkilâtının tertiplediği ziyafete katılacağını da vurgularken, DP Genel Başkanı’nın otomobilinin “Adana’ya gider gibi bir çark yaparak Mersin’den uzaklaştığını ve yarım saat sonra dönüp gelerek ziyafete gittiklerini, çıkışta halkın ‘Kurtar bizi babamız’ sözleriyle hâlâ Bayar’ı beklediklerini” anlatır…
Toker’ in gazetesine geçtiği haberde, Celâl Bayar’ın Ceyhan, Tarsus ve Mersin’de “her türlü tahminin üstünde bir hüsnü kabul” gördüğünü, Tarsus’ta aşırı izdihamdan dolayı bir emniyet amirinin Bayar’dan konuşma yapmamasını istediğini not eder.
Bayar, emniyet amirine “Ben yapacağımı bilirim” yanıtını verirken, kürsüye çıkar ve kendisine tezahürat yapan kalabalığa “dağılmalarını rica eden” bir kısa bir konuşma yapar…
Toker, ertesi günkü gazeteye yetişen ayrıntılı haberde; Tarsus’a gece 21: 00’ de gelen Bayar’ın doğruca Atatürk anıtına çelenk koyduğunu ve saygı duruşunda bulunduğunu, sonrasında da parti binası balkonundan halka teşekkür ederek; dağılmalarını rica eden bir konuşma yaptığını bildirecektir..
**
1946 seçimleriyle ilgili bugüne kadar kamuoyuna pek yansımamış ilginç detaylar içeren hatırayı ise Kurtuluş Savaşından emekli olduğu yıllara kadar hatıralarını topladığı “Bir Bahriyelinin Anıları” kitabında Celaleddin Orhan paylaşır ve Mersin Deniz Harp Okulu komutanlığı yaptığı döneme ait ilginç olaylar yanında 1946 seçim öncesi yaşadıklarını nakleder…
**
Mersin il sınırlarındaki tüm askeri birlikler Deniz Harp Okulu yanında Garnizon komutanı olarak Albay Orhan’ a bağlı olsa da yasal düzenleme gereği komutanlık ta ilin mülki idare anlamındaki en üst yetkilisi olan Mersin Valiliğinin emir ve sorumluluğundadır…
Orhan, sıcaktan bunaldığı bir Temmuz günü dönemin Mersin Valisi Gür’ ün, Garnizon komutanı sıfatıyla kendisinden askeri güç desteği istediğini, Valilik makamına davet ettiğini ancak kendisinin bu isteği “Milletin düşmana karsı kullanmak üzere askerine verdiği silah, hiçbir zaman kendisine tevcih edilemez. Tabi millet ve memleket hainleri hariç. Milletimin kanını dökmektense; tahrikçi ve müşevvikleri bertaraf etmeyi tercih ederim olur biter.” sözleriyle geri çevirdiğini anlatır kitabında…
Ve kendisini makamına davet eden Vali Gür’ ün sohbet sırasında yönelttiği “iyi de bahsettiğiniz tahrikçi ve müşevvik kim? “ sorusuna şu yanıtı verdiğini iddia eder kitabında: “baş tahrikçi sizsiniz”