Gönül bağı öyle bir şeydir ki…

-

Bağlılık ile bağımlılığı birbirine karıştırmamak gerekir. Hem özgür olup hem de bağlı olabilirsiniz.

Arkadaşlık bağı, dostluk bağı, aile bağı...

Bunların hepsini kapsayan en yüce duygu ise gönül bağıdır.

Yıllarca hiç görüşemediğiniz bir dostunuzla bile gönül bağınız devam edebilir. Sizden kilometrelerce uzakta biriyle, oturup bir kere sohbet ettiğiniz bir insanla, yollarınızın bir şekilde kesişmiş olduğu biriyle gönül bağı kurabilirsiniz.

Kendinize yakın hissedersiniz çünkü...

Benimser... Seversiniz...

Gönül bağı nesnel bir şey değildir ve sınırı yoktur.

Ruhani ve insana güç veren, yalnız hissettirmeyen çok özel bir duygudur.

Rastlantılara pek inanan biri değilim ama hayatın akışına inanırım. Bu akış içerisinde karşımıza çıkan her şeyin bir sebebi olduğuna...

Kimisi alır bizi ve karşımıza bambaşka kapılar açılır. Kimisi öğretilerle doludur. Kimisi derstir bize...

Hepsi de benliğimizi bir üst seviyeye geçirebilmek, taşıyabilmek için çıkmıştır karşımıza.

Evren sürekli olarak bizlere mesajlar verir ve önemli olan o mesajları okuyabilmektir.

O yüzden yüzeysellikten daha çok derinliği...

Tenselden daha çok ruhsalı sevmişimdir.

O yüzdendir sanata, felsefeye, insana, doğaya, Mevleviliğe, sofizme olan merak ve ilgim.

***

Bazen gönül bağı kurduğumuz insanlarla aramızda yanlış anlaşılmalar ve sürtüşmeler olabilir. Bu onları sevmediğimizden ileri gelmez.

Bazen yaptıklarına o kadar çok sinirleniriz ki çıkar ağzımızdan bir söz.

Bazen de şaka yaparsınız ciddiye alınır... Hâlbuki karşınızdaki o güne kadar nice şakalar, imalar yapmıştır da... Unutur birden.

Derler ki...

Bir yerde sürekli anlaşma varsa orada bir problem vardır. Çünkü bir taraf ya sürekli alttan alıyor, içine atıyor... İlişkiyi sürdürebilmek ve kendisi olduğunda ilişkinin bitebileceği düşüncesi/endişesiyle o ilişkide kendini gerçekleştiremiyor demektir.

Ya da en kötüsü de umursamıyordur.

Kimse umursanmamayı istemez sanıyorum.

Bazen kendimize yakın hissettiğimiz insanlarla daha çok sürtüşme yaşarız. Başkalarının yaptıklarını umursamayız amaaaannn deyip geçeriz de... Sevdiklerimizin söylediği bir söz bir davranış içimize oturur. Bu sevgisizliğimizden değil aksine onları ciddiye aldığımız ve sevgimizden ileri gelir.

Ayrıca tartışmanın olduğu yerde gelişme vardır.

Kavgadan bahsetmiyorum.

Yaşam yalnızca mutluluktan ibaret değildir ya da mutsuzluktan... Mutlulukla mutsuzluğun o uç sınırları içerisinde onlarca duygu ve duygu geçişleri bulundurur.

Sürekli olarak mutlu olduğunuzu düşünün. O mutluluk stabil hale döndüğü için bir süre sonra mutluluğunuz mutsuzluğunuza dönüşmeye başlar. O yüzden inişler çıkışlar olmalıdır ki mutluluğun da bir kıymeti olsun.

İlişkiler içinde geçerlidir bu durum.

***

Gönül bağı öyle bir şeydir ki... Gecenin bir vakti ya da kendinizi en yalnız hissettiğiniz anda geliverir aklınıza... Merak edersiniz. Şu an ne yapıyordur, nasıldır, iyi midir?

Yoklarken bile varlardır aslında bizlerle...

Ve düşünüldüğümüzü bilmek güzeldir, insana manevi güç verir. İnsan böyle birşeyi neden yıkmak istesin ki..?

Hem bir şeyi yıkmak, ezip geçmek kolaydır ama aslolan onu yaşatabilmektir.

***

İçimde bir gram nefret ve kin taşımadım bu güne kadar. Nefretin ve kinin insanın ruhunda çok büyük bir ağırlık oluşturduğunu/oluşturacağını...

Başkalarına zarar verme düşüncesiyle insanın en çok kendine kötülük yaptığını ve ruhunda belki de onarılması imkansız yaralar açtığını bilirim.

Onun yerine o ağırlığı taşıyacağıma, boşaltmayı ve evrene bırakmayı tercih ederim.

İnsanın doğası temel olarak sevgiden oluşmuştur. Bir bebeği düşünün... Kin ve nefret görebilir misiniz?

İstediklerine ulaşabilmek için ağlayıp, zırlarlar...

İstediklerine ulaşınca ve gazını da aldığınızda bakarlar gözlerinize parıl parıl parlayan gözleriyle sevgi dolu ve masum.

Biz yetişkin insanlarda benzeriz aslında...

Hele benim gibi hala içinde büyümemiş, delidolu, çılgın, asi, bazen sağı solu belli olmayan, yer yer şımarık ve hala kendini prenses olarak gören...

Küçük bir kız çocuğu taşıyorsanız içinizde bu daha çok geçerlidir.

Bu yüzdendir kıskanışlarım, yer yer çocuksu kaprislerim.

Bana istediğimi verin, biraz da gazımı alın... Bakın görün nasıl tatlı mı tatlı bir insan haline dönüşüyorum.

Hepimiz için geçerli değil midir zaten bu?

İçimizdeki çocuğu büyütürsek tadı tuzu kalır mı hayatın?

İçinde kötülük biriktirenlerden bahsetmiyorum.

Onları iyileşmesi gereken hastalar olarak nitelendiriyorum ve kimsenin durduk yere kötülüğe, kine, nefrete yönelmediğini... Bunun altında yatan psikolojik nedenlerin sebeplerinin incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Kötülük, alt yapısında psikolojik sorunların yattığı bir rahatsızlıktır benim zannımca...

***

Gönül bağı çok kıymetli/değerli birşeydir.

Öyle parayla satın alabileceğiniz birşey değildir bu.

Birine istediğiniz kadar para verin o duygu yoksa gönül bağı kuramazsınız. Size olan bağlılığı verdiğiniz para kadardır ya da o para tükenene kadar. O yüzden gönül bağı kurduğunuz ya da sizinle bu bağı kuran insanların kıymetini bilin.

Gönül bağı uzaklık ya da kilometreler dinlemez.

Uzağı birden yakın eyler.

Öyleyse diyelim ki...

Daha aşılacak çok yolumuz, gidilecek çok yerimiz, öğrenilecek çok şeyimiz var.

Bu yollar sensiz de geçilir ama...

Bu yollar seninle güzel.

Başak KARATEPE


Yazarımızın diğer yazıları: