Mersin’in Sesleri – XI. Bölüm – Kilikya Ses Veriyor VII

Mersin’in Sesleri – XI. Bölüm – Kilikya Ses Veriyor VII

ABONE OL
Ağustos 11, 2021 09:02
Mersin’in Sesleri – XI. Bölüm – Kilikya Ses Veriyor VII
1

BEĞENDİM

ABONE OL

METAFORİK SES*

Ben dürüst bir intihalciyim! Bu yazıyı yazmak için faydalandığım ve sonraki yazılarımda bazı paragraflarını olduğu gibi aşıracağım kaynağımı dipnotta açıklıyorum. (**) Kimse bana laga luga etmesin. Arkamdan konuşmasın. Ancak konunun bu formatta bir internet gazetesi köşe yazısına dönüştürülmesinin orijinal fikir babası ve uygulayıcısı da benim. Bu böyle biline.

Bu şu demek:

Semihi Vural yazar… Hem de harika yazar.

İhsan Toksöz onun yazdığı kitapları yayına hazırlar-düzenlerken konuyu mizahla soslayıp, merakla paketleyip farklı kullanımlar için nasıl okurlarına ve kamuoyuna sunacağını kurgular ve salt okunur bir değerli bilgi yumağından neler çıkabileceğini ortaya koyar.

Gene mi mırıldanmalar?

Biraz alçak gönüllü olsam ne mi çıkar?

Ben mi kendimi beğenmişim?

Yahu, bir insan yaptığının değerini (!) biliyorsa ve bunu yazarak vurguluyorsa bunda ne var?

Neyse, konuyu daha başlangıçta köşelerinden çekiştirip durmayın! Sonra da ‘yazıların o kadar uzun ki ortalarında bir yerde kayboluyoruz’ diyorsunuz. Sizde konsantrasyon sorunu varsa ben ne diyeyim.

‘Bu yazı son yazı/ kaç dizi” mi diye sordu oradan birisi?

Valla bilmem, ben yaşlı bir adamım, beyin hücrelerimde kısa devre olup, başka başka yerlere atlamazsam 3-5 makale de bitiririm gibi geliyor.

Bakın, şikâyetlenmeleriniz için size laf yetiştireceğim diye, sıkı takipçi (?) okurlarımın ve benim zamanını siz çalıyorsunuz. Sesinizi kısın biraz yahu!

Şimdi size bir alçak gönüllülük örneği vereyim de (gerçeklerin üstü örtülse bile gün gelir ortaya çıkar) çeneniz kapansın.

Burada bildirmek isterim ki, bu yazılarımı yazmama neden olan Semihi Vural ‘ın kitaplarını gözden geçirirken duyduğum müthiş keyiftir. İlhamımı Semihi Vural’dan alıyorum. Kitap oluşumu-düzenlenmesi aşamasında kendisi ile kişisel konuşmalarımızda; Kilikya’nın tanıtımında ne denli başarısız olunduğunu, arkeolojik ve tarihi ören yerlerimizdeki insanlık mirası eserlerin nasıl bilinçsiz-eğitimsiz- zır cahil kişilerce talan edildiğini, tahrip edildiğini ve buna karşı koruyucu-caydırıcı önlemlerin alınamadığını, kanun koyucuların bunlara en büyük cezaları vermesi gerektiğini… tartışıyoruz hep

Antik Kilikya somut ve soyut değerleriyle bir kültür madeni. Bu değerlerin dünyaya tanıtılması gerekiyor ve bu konuda pek kafa yoran – pratik önerilerde bulunan yok.

Eee. O zaman bu iş bize düşüyor! Armut piş- ağzıma düş. Hazırlopçulara çalışıyoruz zaten. Beis yok, insanlar yazdıklarımızı değerlendirsinler, eyleme geçsinler, olumlu sonuçlarını görmek bize yeter.

Böylece Semihi Vural’ın hakkını Semihi Vural’a verdik mi, verdik. Kendisine gerekli akademik referansımızı da yazılı olarak dipnotta verdik mi, verdik!

 Semihi Vural’ın kitapları olmasaydı böyle bir yazı dizisi de ortaya çıkmazdı. Tamam mı?

İyi ki varsın Semihi Vural. İyi ki seni tanımışım sevgili dost. Bu birliktelik Mersin’e yaradı (!) Bak şimdi bu yazıda ne uçuk fikirler ortaya çıkacak.

***

Şimdi, beni bu kadar “savunma” yapmak durumunda bırakan şu oyunbozan okurlara buradan teessüflerimi bildiriyorum. Gerçekten beni zor durumda bırakıyorlar.

Yahu, ne demek her yazdığıma – söylediğime kıkırdamalarla bir kulp takmak! Bazen kızdırıyorlar beni vallahi. Kafamı toparlayamıyorum, nereden başlayacağımı bilemiyorum.

Zaten “Diyalektik Haber” editörleri de bazen onların yanında yer alıyorlar, bunu hissediyorum (!) Kimse “yetti gari” demeden hayırlısı ile şu yazı dizisini bir bitirsek…

Şimdi bir döşensem yazıya, sayfalar yetmez, yazı da gelecek hafta yayına yetişmez. O kadar sayfayı da Diyalektik Haber bir defada yayımlamaz. Yayımlasa da okuyanlar birkaç sayfa sonra bırakırlar. Onun için bu ön yazıyı burada kesip esas konuya gelecek yazımda dalalım olmaz mı?

Yine bir “Hint Dizisi”ne hazırlanın siz bence.

En iyisi, ufak ufak konuyu açmak ve irdelemek.

SAHNE: CENNET-CEHENNEM OBRUKLARI

Olay Silifke Cennet-Cehennem obruklarında geçiyor. (Video için buraya tıklayınız.)

Bu, Kilikya’da geçen mitolojik – tanrılar arası bir kavga-döğüş öyküsü.

Tanrıların katından, günümüze uyarlanabilecek bir iktidar savaşı.

Sonunu beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez ama mitolojik kaynaklardaki “son”u ben aynen muhafaza edeceğim. İsteyen değiştirsin, yeni uyarlamalar yapsın.

Konu ilginç. Her türlü yaratıya uygun.

1- Tiyatro oyunu olur (günümüze uyarlanırsa harika tiplemeler çıkar). Vallahi genç olsaydım bu öyküden bir sahne oyunu çıkarırdım ama gözüm yemiyor. Bunu yapsa yapsa genç dostumuz Mersinli tiyatrocu Ahmet YAPAR, yapar. (***) Ama sevgili Yapar bu işi yaparsa müzikli yapsın bari. Tam da onun janrına uygun bence.

Tüh! Gene birine görev çıkardık yahu! Özürler Yapar kardeş. Ama yazılarımı lütfen takip et; beğenirsen öyküyü, bu ricama karşı soyadının hakkını vermelisin bence.

2- Bale olur – Opera olur (umarım bir ‘librettist’in dikkatini çeker).

Burada bir görev veremiyorum doğrusu. Dilek kipinde dile getirmekle yetinmek en iyisi. “Keşke yerel yönetim kültür birimleri yetkililerimiz konuyu benimsese de belediyelerimiz değerli bestecilerimize beste siparişi verse!” Bu da kent kültür yaşamında yerel yönetimlerce yapılmış bir reform olur.

Kurun artık şu “ODA OPERASI ORKESTRASI”nı yahu!

Yine mi görev verdim?

Yok yahu! Farkında bile değilim.

Dilek kipi olsa bile öyle mi algılanıyor?

Ehh ne yapalım, Görevse görev.

Üstüne alınan olursa da tebrik ederim. Söz.

3- Çeşitli enstrümanlar için solo ve oda müziği parçaları, orkestra eserleri bestelenir.

Burada değerli duayen bestecilerimizin yanında gençlerimizin de devreye girmeleri ve beste yapmaları için yerel yönetim birimleri yetkilileri tarafından özendirici ödülleri olan (Örneğin CD-DVD kaydı gibi) projeler (kesinlikle yarışma değil) geliştirilebilir. Tabii o zaman bunları değerlendirecek – bilirkişi – müzik insanları gerekecektir. Orasını yetkililer düşünsün.

Yok, vallahi görev değil yahu! Öneri bu, öneri…

4- Ressam ve heykeltıraşlarımıza, seramik sanatçılarımıza esin kaynağı olur.

Bu konuda bir yönlendirmede bulunma durumunda değilim elbet. Haşa! Ben haddimi bilirim. Ama Picasso tarafından İspanya İç Savaşı sırasında 1937’de yapılan ve Nazi Almanyası’na ait 28 bombardıman uçağının İspanya’daki Guernica şehrini bombalamasını anlatan 7,76 m eninde ve 3,49 m yüksekliğindeki anıtsal  tablosunu hatırlatmadan edemeyeceğim.

Ne ilgisi var diyenlere bir cevabım yok.  Bu eser “metafor”un en güzel örneklerden biri. Yazacağım mitolojik öyküyü anlatınca bağlantıyı siz kurun.  

***

Bu önerilerimi yaratıları için kullanacak olanlar konuşmalarında, sunumlarında, söyleşilerinde bu yazıma refere etsinler lütfen. En azından adımız etrafta dolansın.

Zaten Hilal-i Ahmer’e çalışıyoruz, bu kadar emek veriyoruz burada.

Yoksa öte dünyada iki elim yakalarında…

***

Evet, gelecek yazımızın konusu taa ikinci yazımdan beri sözünü ettiğim, sözünü verdiğim, gündemde tuttuğum ama bir türlü sadede gelip de işle(ye)mediğim bir “metaforik ses”. Tanrıların katında bir iktidar kavgası. İhanet-azmettirme-köstek-destek- gemiyi ilk terk edenler – lideri yalnız bırakanlar… hepsi var.  32 Kısım- Tekmili Birden.

Bu sesi bir arkeolog olarak, mitolojik öykü bağlamında ben duyuyorum. Türkiye’de yaşayan ve son 50-60 yıldır iktidara soyunan – oy için türlü çeşitli takla atan, sonunda kazanan – kazanana payanda olan – çıkar için şakşaklarda bulunan ve/veya kaybeden insanların çıkardıkları sesleri de tanıyorum. İnsanlık var oldukça sandalyeler, tahtlar, köşkler, saraylar eskiyecek-yenilenecek, yeniden yapılacak ama bu güç kavgası – döğüşü sürecek, hiç bitmeyecektir.

İşte bu duyguları Mersinlilere notaların nüanslarında, vurgulamalarda, değişik enstrümanların seslerinde hissettirmek de bestecilerimize / veya ressam, heykeltraş, seramik sanatçısı, tiyatro oyunu yazarı, ne bileyim öykücü, romancı, şairlerimize düşüyor.  

Öyküyü okuyunca siz de gaipten sesler duymaya, atmosferde asılı kalan bu tanrılar arası kavganın seslerini yakalamaya başlayacak – eğer bir bestecimiz öyküyü müziğe dönüştürürse, onu içselleştirmeye hazırlıklı olacaksınız.

Hele bir de müzikli tiyatro oyunu olursa, kaymaklı kadayıf…

Ahmet Yapar, kulakların çınlasın.

Arkası… daha çok var!

Merak ediniz biraz…

İhsan TOKSÖZ


* Metafor / Metaforik: Mecaz, çağrışımlı-vurgulamalı özlü anlatım.

** Semihi VURAL: “Korykos-Kızkalesi ve Yakın Çevre Örenleri”. Mersin Büyükşehir Belediyesi (MBB) Kültür Yayınları No. 32 – s. 78-96. Mersin, 2021

*** Ahmet YAPAR (Mersin, 1984): Ankara Devinim Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni, yazar, oyuncu. “Ben Frida Kahlo” ve “Stefan Zweig’ın Çöküşü” oyunlarını Akdeniz Opera ve Bale Kulübü (AKOB) organizasyonu ile Mersin’de izlemiştik. Mersin’de yapılacak bir Tiyatro Festivali’nde hemşerimiz olan, bir koltukta 3-5 karpuz taşıyan bu genç yetenekli, rejisör-sanatçı-yazarımızın tiyatrosu en başta davet edilecek gruplardan biri olmalı. İlgililer adını bir kez daha not etsinler lütfen.  


Yazarımızın diğer yazıları:


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

rk
rk