Prof. Nurseren TOR
Kentimizde dayanılmaz bir “dert” olan “estetik algı” problemi maalesef kangrene dönüşmüş durumda. Tepeden tırnağa baktığımız her yerde bu estetik yoksunluğa şahit oluyoruz. Bu yoksunluğun sadece parayla çözüleceği düşünülen bir bilinç kirliliği ile de maalesef karşı karşıyayız.
Şehir planından kaldırımlara, mimari yapılardan peyzaj mimarlığına, çöp sorunundan trafiğe, yayla kültüründen plaj kültürüne diye örneklendirmek mümkün. Bu derde nasıl çare olunur sorusu karşısında ise Mersin’de sanatsal ve kültürel etkinliklerin arttırılması, müzelerin ve gerçek galerilerin açılması, sanat eğitimi veren kurumların desteklenmesi ve topluma açık olması, sanatçılara istihdam alanlarının açılması gibi çoğaltabiliriz. Bu durumda da baktığımızda Mersin’de sanatın özgürlüğü, nerede başlar, nerede biter sorularıyla meşgul olmaya başlıyoruz.
Sanatçı, sansürlerle baş etmeye çalışırken bir de bakıyoruz kendi kendine uyguladığı baskıyla özgürlükten ve özgünlükten uzaklaşmaktadır. “Kitsch” bir tarzda yozlaşmaya başlayan sanatçılar, geçim kavgası içinde boğulmaktadır. Eseriyle bir yere varamayan ve prestijini kaybeden birçok genç sanatçıya sokaklar kucak açmaya başlamıştır. En azından Mersinlinin sempatisini toplamış belki bir çay, belki de bir dürüm ikramıyla yaşadığının farkına varmaya başlamıştır. Biraz da takas yöntemiyle yüzü gülmektedir.
Devlet güvencesi olmayan sanatçılar, gönüllü işlerle varlık sürmeye çalışırken bir de kurum ve kuruluşların azarını işitmeye devam etmektedir. Bir umut arayışı içinde 1942 yılında Britanya’da kurulan Müziği ve Sanatı Teşvik Konseyi, “ en geniş kitle için en kaliteli hizmet” sloganıyla sanatçıyı destekleyerek sanattan uzak birçok fakir insanı sanatla buluşturmuştur. Gezici sergiler ve konserlerle sanatın yayınlaştırmasını hedef almıştır. Kültürel açıdan yoksullaşmaya başlayan Mersin, belki yukarıda açıkladığım Britanya modeliyle durumu resmileştirebilir
Tüm bunların adı ne olursa olsun sanatçıya kucak açan sokak, şimdilik kültür ve sanatın asıl yeridir ve resmileşmesi için yani bu politikanın geliştirilmesi için bir yasanın çıkarılması zorunludur. Bunun için de 20 yıldır süregelen sokak etkinliklerinden çıkarılan sonuçlarla bir eylem planı önerisi düşünülmüştür. “ 1940 yılında “ Halk için Sanat” adıyla düzenlenen gezici sergi, gezici konserler sanayi kentler için oluşturulmuş projelerdi. Bir takım genç sanatçılar ve önemli tanınmış ressamların eşliğinde Britanya Restoranları” için projeler yapmış bir çok genç sanatçıya kazanç kapısı açılırken, halkı da sanatla buluşturmayı başarmışlardır. Bu hikayeden ilhamla sanatla kültür, sanat ve sokak krizine çözüm eylem planı olacaktır.
Sanatın özgürlüğü, Anayasamız kapsamında; Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ya da kısaca FSEK olarak ülkemizde 5 Aralık 1951 tarihinde kabul edilmiş ve hâlen yürürlükte olan 5846 sayılı kanundur. Resmî Gazete‘nin 7981 no.lu sayısında yayımlanarak, 13 Aralık 1951 tarihinde yürürlüğe girdi ve bu nedenle temel bir hakkı temsil etmektedir. Ancak kültür ve sanat, onlara ulusal siyasi düzeyde gerekli saygı, kabul görürse özgür olabilir ve sosyal görevlerini yerine getirebilir. Şimdiye kadar, kültürün tanıtımı büyük ölçüde hükümetin, belediyelerin gönüllü bir görevi olarak görüldü. Bununla birlikte, kolektif bir sosyal çıkar olarak sanat ve kültürün statüsünün temel haklarla korunması gerektiğine inanıyoruz.
Bu, yalnızca kültürel mirasımızın korunmasını değil, aynı zamanda kültürel peyzajın tüm çeşitliliğiyle desteklenmesini de içerir. Kültür, Sokak ve Sanat, kendi iyilikleri için var olmayıp, halkla ve halkla iletişime ihtiyaç duyar ve arar. Herkes yaşam koşulları veya mali koşulları ne olursa olsun kültürel katılım hakkına sahiptir. Ve bu insan hakkı, Türkiye Cumhuriyeti’nin imzacısı olduğu BM Şartında yer alsa da, bunun için gerekli olan eşit fırsatları yaratmaktan halâ çok uzaktır. Bu nedenle Hükümete şu çağrıda bulunuyoruz:
Bizim bakış açımıza göre, her üç talep de devletin ve sosyal güçlerin sorumluluğundadır.
Kültür, tüm bunları kendiliğinden gelişen bir anlayışla yapar. Hiçbir şey onun değerinin yerini alamaz ve şüphesiz toplumumuzun temel taşlarından biridir. Bu nedenle, bağımsız sahnenin devlet destekli kültür kurumları ve mekanları veya kurumlarıyla ilgili olup olmadığına bakılmaksızın, sanat ve kültürün temelde korunmasının yanı sıra buna dahil olan herkesin korunmasını, politik bir yükümlülük olarak görüyoruz. Çünkü temel haklarla bağlantılı olan sanat özgürlüğü, maddi koşulları göz ardı edildiğinde bir deyim haline geliyor. Anayasamızdaki eşitlik ilkesine benzer şekilde, sanata ve kültüre özgür ve sınırsız erişimi de sosyo-politik bir görev olarak anlıyoruz. Kültürel eğitim elit bir ayrıcalık olmamalı, ancak sosyal ve kültürel katılımın bir aracı olarak tüm Mersinlinin kullanımına sunulmalıdır. Bu kentin tüm kültür işçilerinden, siyasi temsilcilerinden ve Mersinliden sokakta sanat projelerimize destek vermeleri beklenir. Mersin’de 1998 yılından beri sokak etkinlikleri serisinin bitiminde değerlendirilmeye alınan kültür ve Sanat politikası; eylem önerisi başlıklarına bakacak olursak;
Uluslararası etkinliklerde “İç Kültür – Sanat Politikası” dahilinde ”Dış Kültür- Sanat Politikası” da tüm güncel konular ile tartışılmıştır. Etrafta yüzlerce yerli ve yabancı uzmanla görüşülmüş ve hakkında tam kapsamlı literatür araştırması yapılmıştır. Uzmanlar, bazı kent milletvekilleri ve tüm alanlardan kişilerle Kültür –Sanat politikası eylem önerilerinde yoğunlaştırılmıştır. Her bölüm Mersin’de Kültür envanteri ve açıklaması temelinde şu yapıya sahiptir: Mevcut durumun temsili bir problem tanımı ve eylem önerilerine götürür. Bu eylem önerileri belirleyici metin pasajlarıdır. Uygun genel bakışlar doğrultusunda eylem önerileri, kültür –sanat etkinlikleri üzerinden sadece valiliklere değil, aynı zamanda muhataplar, ayrıca bölgeler, belediyeler, sivil toplum örgütleri ve şirketlere de sunuldu. Temel anlayış, başından beri etkinlik katılımcılarının, öncelikli olarak yerel kalkınma hedefidir. Yasanın güncellenmesi ile yerel seviyeleri, özellikle mahalle, köy ve böylelikle belediyelerin, kültür – sanat ve sokak politikasını, kültür – sanat ve Sokak hukukunu ve kültürel-sanatsal çalışmalarını şekillendireceği ortadadır.
Kentimizde sokak kültürünün korunması ve geliştirilmesinin vazgeçilmez bir görev olduğu konusunda da hepimiz hemfikiriz. Bu nedenle, devletin “Devlet korur ve teşvik eder ” cümlesi üzerinde çalışması önerilir. Böyle temel bir anlayıştan başlayarak yoğun bir şekilde çalıştık. Son birkaç yılın kültür politikasının anahtar sözcüklerini ele aldık: “Temel kültürel hizmetler” ve “Genel çıkarlara yönelik kültürel ve sanatsal hizmetleri” birkaç turda gözden geçirdik.. Sokaktaki kültürel ve sanatsal temeli, güvence altına almak için bir modelin nasıl görüneceğini çalıştık.
Sokakta ekonomi ve üçüncü Sektör fikrinde halkın hemfikir olduğuna şahit olduk. “Sokakta korunmak ve terfi etmek “ fikrine toplum ve sivil toplum da aktif olarak katılabilir. Son olarak, katılımcıların bu kültürel-politik fikrini destekleyen çözüm önerileri: “kültürel altyapı” kavramının üzerinde durmak ve bir model olarak kullanılmasıyla olacağı sonucunu doğurmuştur. Bu fikre dayanarak katılımcılar, sınıflandırmanın genel olarak kültürel ve sanatsal çalışmanın ne bir “gönüllü hizmet” ne de sağlam temellere dayanan yasal bir hizmet olarak yapılamayacağını vurgulamışlardır. Sokak etkinliklerimizde, böylesi bir sınıflandırmaya karşı çıkılmıştır. Ortak anlayış; vazgeçilmez altyapıdır. Aynı zamanda sorumlu “çekirdek stok” halka kültür sunuyor. Bu nedenle kültürel altyapının güvenliğini sağlamak aşağıdaki önlemlerin alınmasıyla gerçekleşecektir.
Aynı zamanda sorumlu “çekirdek stok” halka kültür sunuyor. Bu nedenle kültürel altyapının güvenliğini sağlamak aşağıdaki önlemlerin alınmasıyla gerçekleşecektir.
DEVAMI GELECEK…
YEREL
05 Ekim 2024YEREL
05 Ekim 2024YEREL
05 Ekim 2024YEREL
05 Ekim 2024YEREL
05 Ekim 2024YEREL
05 Ekim 2024YEREL
05 Ekim 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.