MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, üniversite sınavlarının yeniden ele alınması gerektiğini savunurken, “Okul öncesi ile eğitim-öğretim modeliyle üniversite eğitimi sınavsız olmalı. Üniversite sınavlarına neşter vurma zamanı gelmiştir. Her önüne gelen Z kuşağından bahsediyor ancak Türk gençliğinin içine düştüğü sınav kuyusundan nasıl çıkacağını konuşmuyor, mesele etmiyor. Siyasi muhataplarımıza çağrıdır, gelin bu üniversite sınavlarını kaldıralım, gençlerimizi daha fazla yormayalım. Onların sosyal, ekonomik ve psikolojik sorun yaşamalarına müsaade etmeyelim” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan MHP lideri, hafta sonu yapılan Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nı (YKS) hatırlatarak üniversite sınavlarının kaldırılması gerektiği konusunda siyasilere çağrı yaptı.
Bahçeli, AB Konseyi zirvesinin sonuç bildirgesinin Türkiye hakkındaki bölümünü de hatırlatarak, “Anlaşılan AB ile ilişkiler düğümlenmiştir. AB dürüst değildir, adil değildir. Türkiye’nin aleyhine çalışmaktadır, işbirlikçisi de zillet ittifakıdır” yorumunu yaptı.
Muhalefete Kanal İstanbul üzerinden yüklenen MHP lideri, “Varsa gücün, varsa zekan, varsa hazırlığın daha iyisini yaparsın. Ödemem, yaptırmam, iptal ederim kisvesi altında proje hasımlığına soyunmak müflis siyasetçilerin harcıdır. Dostları tarafından kulağına fısıldanan yalan yanlış bilgi kırıntılarıyla çarkı felek gibi dönen bir şahsın zihniyetine bu devletin yönetimi kesinlikle emanet edilemez” diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne yönelik eleştirileri üzerinden İyi Parti’yi de hedef alan Bahçeli, “İP yine kopmuş, cehalet ve sefaletinin esiri olmuştur. İP’in görüşüne göre, seçim ittifakı yerine sistemi iyileştirme ve güçlendirme adına “koalisyon protokolü” öngörülmüştür. Koalisyon protokolü teklifi Türk seçim sisteminde bir yenilik değildir. Daha önce de Seçim Kanunlarında koalisyon protokolü yapılmasına imkan tanınmıştır. Bu konu bir anayasa konusu değil, Seçim Kanunu konusudur. Madem bu kadar koalisyon protokolü yapmaya meraklılar, o halde milletimizin karşısına çıkıp hangi partilerle, hangi ölçekte ve hangi hedefler çerçevesinde koalisyon yapacaklarını açıklasınlar da bilelim ve öğrenelim. 2023 yılındaki seçimlere ortak adayla mı, yoksa ayrı ayrı mı girecekler?” ifadelerini kullandı.
Bahçeli’nin açıklamalarından satır başları şöyle:
“Geride bıraktığımız hafta sonu sayıları 2,5 milyona ulaşan kardeşimizin gelecekleri için ter döktüğü TYT üç etap halinde gerçekleşmiştir. Dileğin gençlerin dilediği üniversitelere girmesidir. Yükseköğrenim kurumları sınavından arzulanan sonucu alamamak da dünyanın sonu değildir. Üniversite sınavıyla hayatın asıl ve zorlu taraflarını anlamak, kavramak hiç kuşku yok ki yanlıştır. Evladımızın hayatlarını 2 günlük sınava mahkum etmenin adil yanı bize göre yoktur. Yürürlükteki sınav sistemi yeni baştan ele alınmalı, okul öncesi ile eğitim-öğretim modeliyle üniversite eğitimi sınavsız olmalı.
Çoktan seçmeli test sorularıyla Türk gençliğinin karakter ve kabiliyetini değerlendiremeyiz. İlk öğretim ve orta öğretimde, uygulanacak müfredat ile orta öğretim başarısını, olgunlaşma sınavını esas alan, fırsat eşitliğini gözeten sınavsız geçiş sistemi uygulanmalıdır. Gençlerimizi sınavdan sınava sokarak geleceğin kilitlerini açamayız.
Üniversite sınavlarına neşter vurma zamanı gelmiştir. Her önüne gelen Z kuşağından bahsediyor ancak Türk gençliğinin içine düştüğü sınav kuyusundan nasıl çıkacağını konuşmuyor, mesele etmiyor. MHP, Türk gençliğinin sınav maratonlarında eriyip gitmesine razı olmamıştır. Bu düşüncemiz yeni değildir. Siyasi muhataplarımıza çağrıdır, gelin bu üniversite sınavlarını kaldıralım, gençlerimizi daha fazla yormayalım. Onların sosyal, ekonomik ve psikolojik sorun yaşamalarına müsaade etmeyelim.
İlköğretim ve ortaöğretim kademelerindeki yönlendirme çerçevesinde ve yetenekleri ölçüsünde istedikleri bölümde yükseköğretime kavuşmalarını, üniversite öğrencilerinin ise kendileriyle ilgili kararlara katılmalarını sağlayacak platformlar oluşturulmasını, okul yönetimi, öğretim elemanı ve öğrenci arasındaki diyalogu sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesini hedefliyoruz.
Eğitim ve öğretimde imkan ve fırsat eşitliği sağlayarak bütün evlatlarımız eğilim ve yetenekleri doğrultusunda hayata hazırlanmalıdır. Biz gençlerimizin çakmak çakmak parlayan gözlerine baktığımızdaZ kuşağı değil onur, fedakarlık, ahlak, vatanseverlik, çalışkanlık, zeka, akıl, ‘Bir Türk dünyaya bedel’ sözünün azmini görüyoruz.
Belki anneleri babaları kadar olmasa da Türk gençliğini çok seviyoruz, hangi fikir ve düşünceyi savunurlarsa savunsunlar alayını bağrımıza basıyoruz. Gençlerimizin hassasiyetleriyle oynayan sorumsuz siyasetçileri görünce de mahvoluyoruz.
Sınavın bir gün öncesinde kurgulanan algı operasyonuyla yalan bir haber servis edilmişti. İddia şuydu, Katarlı gençler Türkiye’de sınavsız tip okuyabilecekti. Niyeti kötü bazı gazeteler ve sosyal medya hesapları bu yalanı körükledi. Bu çarpıtmanın iç yüzünü araştırmaya, doğruluğunu analiz etmeye gerek duymadan aceleyle devreye giren CHP Başkanı, Twitter mesajıyla gençlerimizi galeyana getirmek için fitne tezgahını açtı. Vahim olan şudur ki, YKS’ye bir gün kala gençlerimizi kışkırtmaya niyetlenen Kılıçdaroğlu, yaş tahtaya basmakla kalmadı, kendini rezil etti. TC Hükümeti ile Katar devleti hükümeti arasında, askeri alanda eğitim, teknik ve bilimsel iş birliği anlaşmaları 27 Mayıs tarihinde imzalanmıştı. Bu anlaşma hükümleri dikkate alınıp askeri sağlık alanında iş birliği tesis etmeyi arzu ederek 2 Mart tarihinde imzalanan protokol, kapsamında sadece askeri personelin Türkiye’de eğitim alması kararlaştırılmıştır. Katarlı gençlerin sınavsız tıp okumaları gerçek dışı bir iddiaydı. Bu yalanı haberleştiren bazı haber siteleri ise hemen U dönüşü yapmışlar ve özür dilemişlerdir. Ancak Kılıçdaroğlu’ndan ses seda çıkmamıştır. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ahlak ve etik kaygısı taşıyorsa, Türk gençliğinden, YKS’ye giren kardeşlerimizden özür dilemek mecburiyetindedir. Gençlerimize ayıp etmiş, yanlış yapmış, vebal altına girmiştir.
Geçen haftaki grup konuşmasında ‘Bahçeli’yi muhatap almayı doğru bulmam’ diyor. Sayın Kılıçdaroğlu, senin muhataplarını ayrıntısıyla biliyorum, sana da acıyorum. O melun muhataplarının arasında şahsımı almadan da hem rahatsızım hem kaygısızım. Bunu hak ettiğimi düşünmüyorum. Geç bunları sayın Kılıçdaroğlu.
Kılıçdaroğlu’na açık bir teklif sunuyorum, kendisini her kim tutsak almışsa, kim zincire vurmuşsa korkmasın bize itiraf etsin. Bunu yapamıyorsa telgraf çeksin ya da bir ulak göndersin. Yardımsa yardım gönderelim, imdat diyorsa elinden tutalım, maruz kaldığı girdaptan çıksın. Borcu varsa ödeyelim, fidye istiyorlarsa karşılayalım, boyundurluktan kurtaralım. Göz göre göre kürek mahkumuna dönüşüyor. Atarı gideri bırak, mertçe bize derdini söyle. Söyle ki sana şifa olalım, kol kanat gerelim. Sığınacak bir liman arıyorsan altı delik takanla Cumhur İttifakı’nın sahillerine yanaşabilirsin, siyasi itirafçı olabilirsin, pişmanlık kanunudan istifade edebilirsin.
Teröriste terörist, katile de katil deriz. Lafımızı çekmeyiz, sözümüzü esirgemeyiz. Diyemezsek kahramanların yüzüne bakamayız. Herkes sussa bile biz sonuna kadar konuşuruz. Yılanın deliğine sopa yoksa elimizi sokarız. Sonunu hesap ederek vatan ve millet müdafaası yapılamaz. Cansa beklenenden feda olsun bin defa veririz, kansa istenen, damar yollarını kendimiz açarız, yine de sevdamızdan dönmeyiz.
-Doğruyu söylemeyelim mi, haklıdan yana olmayalım mı? Ey demokrasi bezirganları, ey özgürlük şarlatanları, insan haklarının posasını çıkartan yeminli Türk düşmanları, teröriste terörist diyemediğiniz sürece günahla birliktesiniz, bedduayla anılacaksınız. Susmayacağız, durmayacağız, yılmayacağız. Yerimizde saymacağız, vatan diyeceğiz, bayrak, millet, şehit, devlet diyeceğiz. Milletin hakkını şeref kabul edip başımızın üstünde taşıyacağız.
Şair ve yazar Sayın Sezai Karakoç’un dediği üzere, ‘onlar sanıyorlar ki biz sussak mesele kalmayacak’. Halbuki biz sussak tarih susmayacak, hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki bizden kurtulsalar mesele kalmayacak, halbuki vicdan azabından, tarihin azabından, Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar.
-16 Mart 2021’de Birleşik Krallık hükümeti rekabetçi çağda küresel Britanya, güvenlik, savunma, dış ilişkiler ve iş geliştirme alanlarına bütünsel yaklaşım adıyla 114 sayfalık bir rapor yayınlamış, rapora Başbakan Boris Johnson önsöz yazmıştır. Rapor, parlamentoya da sunulmuştur. Birleşik Krallık politikası düne kadar, kurallara dayalı uluslararası sistemi korumaya özen göstermiştir. Bugün uluslararası düzenin parçalı yapısı, çıkarlar, normlar ve değerler üzerinden devletler arasındaki yoğun rekabeti de dikkate alarak mevcut statükoyu savunmanın yeterli olmadığını vurgulamıştır. Yeni dünyanın tesis edildiğine işaret edilmiştir. Birleşik Krallık hükümenin meskul raporuyla yeni atlantik şartını birlikte yorumlamak bizi isabetli tahlillere götürecektir. Dünyada güç blokları arasında gerilim yoğunlaşırken, çok kutuplu bir dünyanın ekonomi politik tasarımıyla siyasal dizaynı da ülkemiz adına cereyan etmektedir. Herkesi uyarıyorum, çok daha kaygan, kaotik, karmaşık bir dönem önümüzdedir.
AB Zirvesi, 24-25 Haziran’da Brüksel’de yapıldı. Bu zirvede Türkiye yine ihmal edildi. Türkiye başlığında kabul edilen kararların, beklentileri karşılamaktan uzak olduğu açıktır. Sömürüye ve sosyal adaletsizliğe tepkiler sivrilirken, AB’nin kendi hala kendi sahasında top çevirmesi akıl tutulmasıdır. Zirve metninde Türkiye’nin tam üyelik hedefine hiçbir atıf yoktur. Adalet değerlerinden kopan AB’nin ülkemizin Doğu Akdeniz’de tek taraflı hareketlerden uzak durmasını, yaptırımların devreye gireceğini söylemesi tehdittir. Anlaşılan AB ile ilişkiler düğümlenmiştir. Uluslararası Göç Örgütü’nün 2020’de 2 bin 200 göçmenin Akdeniz’de boğulduğunu açıklaması, Yemen’de geçen hafta batan bir teknede 300 kişinin hayatını kaybetmesi, hiçbir insani kuruluşun umurunda değildir. Mazlumlar AB’nin gündeminde yer almamıştır. Bu çıkar ittifakı, para vererek göçmenleri Türkiye’de nasıl tutarım arayışındadır. Kılıçdaroğlu geçen haftaki konuşmasında garip bir açıklama yaparak Suriyeli göçmenleri yurtlarına göndermek için ihtiyaç duyulan finansmanı AB’den alacaklarını ve kendisine söz verildiğini söylemiştir. Bu neyin sözüdür? Bu söz nasıl verilmiş, hangi yetkiyle alınmıştır? Türkiye’nin Suriyeli mültecilere konut yapması dahi AB tarafından kabul edilmemişken, Kılıçdaroğlu’nun söz almasını nasıl yorumlamak gerekmektedir? AB dürüst değildir, adil değildir, demokratik değildir. Dahası Türkiye’nin aleyhine çalışmaktadır, iş birlikçisi de zillet ittifakıdır. Dünya, AB’den ibaret görülemeyecektir. AB’ye üye olduğumuz oldu, olmazsa kendi yol haritamızı kendimiz çizeriz, kendi söküğümüzü dikeriz. Demokrasiyi, hukuku, özgürlüğü, insan hakları değerlerini, Türkiye husumetinin anahtar kavramı görenler hiçbir yerde boş durmuyorlar.
ABD’de Türk demokrasi projesi adıyla yeni bir düşman kamp kurulmuştur. Aralarında kimler yok ki? CHP’nin eski Bursa milletvekili ve FETÖ firarisi Aykan Erdemir’den, ABD eski ulusal güvenlik başdanışmanı olan, eli ve vicdanı kanlı John Bolton’a kadar tüm Türkiye muhalifleri demokrasi projesinde buluşmuştur. Bizim evlatlarımız beka mücadelesi verirken, elin oğullları kuyumuzu kazmakla meşguldür. Türk düşmanları, Türk demokrasisi projesinde birleşmiştir. Bu proje adında Türk ifadesinin olması skandaldır. Türk’e düşman olanlar, Türk’ün şanlı kimliğini, tarihsel ve mensubiyet unvanını kullanmaya mezun değildir. Bu şer odağı kendisini şöyle tarif etmiştir; ‘Türkiye’nin son zamanlarda demokrasiden otoriterliğe dönüşmesine cevap olarak oluşturulmuş, kâr amacı gütmeyen, partizan olmayan ululslararası politik örgüttür. Partizan değillermiş, şerefsiz oldukları ortadadır. Sabıkalı kovboy Bolton ise ‘Türkiye’de alarma geçmenin vakti geldi’ diyecek kadar şizofreni belirtileri göstermiştir. Bunlar Türkiye’ye demokrasi getirecekmiş. Kılıçdaroğlu da, zamanlamaya dikkat edin, geçen hafta İstanbul’da yaptığı konuşmada, Türkiye’ye dostlarıyla demokrasi getireceğini ifade etmiştir. 15 Temmuz’da ‘Hükümet devrilirse üzülmem’ diyen at hırsızı dalton, alarma geçmenin vakti geldi sözleriyle kime mesaj veriyor? Bu derneğin görülmeyen ismi, paylaşılamayan üyesi olduğundan kuşkulandığımız Kılıçdaroğlu’na yeni bir talimat listesi mi dayatılıyor? Neyi planlıyorsunuz, yeni kaos planları mı devreye sokacaksınız? Bu nasıl bir ahlaksızlıktır? Küstahlığın bu derecesi nasıl sineye çekilecektir? Bunlar Türkiye’yi ne sanıyorlar? Haydi geçin alarma, Allah şahit olsun, geçtiğiniz anda yerin 7 kat dibine alarm vere vere girmeyi peşinen hesaba katın. Öyle yağma yok. Türkiye’de alarma geçmek, demokrasi diyerek demokrasi dışı arayışları teşvik etmek emperyalizmin yerle yeksan edilecek kumpasıdır.
Seçimlerin öne alınma taleplerini, İP Başkanı’nın Rize’deki provokasyonlarını, İzmir HDP binasında yaşanan cinayeti, FETÖ görünümüyle başını kaldıran bunak dalton ve ekibinin sözde demokrasi projesinin ara unsurları olduğunu görüyor ve değerlendiriyoruz. Ülkemizi her türlü müdahaleye müsait hale getirme hususunda bir mücadelenin tedavülde olduğunu öngörüyoruz. Türk siyasetine sürülmek istenen lekeleri, Meclis’in mehabetini tartışmaya açma girişimlerini bu kapsamda ele alıyor ve Türkiye’nin beka düzeyinde bir psikolojik harekâta maruz kaldığını düşünüyoruz.
Ne gam ne tasa, zalimlerin tuzağı varsa Türk milletinin de muazzam bir dirayeti, muazzez bir feraseti, kırılamayacak bir mukavemeti vardır. Onların bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı vardır, niyazım odur ki, hepsini besmele duymuş şeytana çevirecektir.
İç ve dış tehditlere karşı en büyük güvencemiz devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne her düzeyde sahip çıkacak milli birlik ve dayanışma ruhudur. Bu ruhun daha da kuvvetlenmesini sağlayan yönetim reformu ise Türk milletinin 16 Nisan 2017 halkoylamasıyla kabul ettiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yani Türk Tipi Başkanlık Modeli’dir. 9 Temmuz 2021 tarihi itibariyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin üç yılı dolmuş olacaktır.
Geride bıraktığımız üç yıllık süre zarfında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi devlet yönetimine denge ve sürat, kuvvetler ayrımına da derinlik ve netlik kazandırmıştır. Dünya siyaset tarihinde, kansız, kavgasız, kargaşasız, ilaveten demokratik katılım ve çoğulculuk prensiplerine müzahir bir sistem değişikliği nadiren görülmüştür. İşte Türkiye bunu başarmıştır. Tarihi müktesebatımızla uyumlu, milli özlemlerle mutabık Türk Tipi Başkanlık Modeli, ülkemizin stratejik üstünlüğünü kanıtlamış, demokratik gücünü teyit etmiş, istikbal ve istiklal haklarına bağlılığını tescillemiştir.
Yeni hükümet sistemi refah, bereket ve bolluk demektir. Yeni hükümet sistemi huzur, ufuk ve umut demektir. Yeni hükümet sistemi istikrar, irade ve dik duruş demektir.
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem arayışları israftır, iflastır, inkardır, ilkelliktir, hatta izansızlık ve insafsızlıktır.
Zillet ittifakını teşkil eden başta İP olmak üzere bazı partilerin önerilerinde, Cumhurbaşkanı makamının tarafsız olacağı ve “Cumhurbaşkanının varsa partisinden istifa edeceği” kaydedilmiştir.
Teorik olarak Parlamenter Sistemde Cumhurbaşkanının yürütmenin yetkisiz ve tarafsız kanadını oluşturduğu kabul edilmiş olsa da, Türkiye uygulamasında Cumhurbaşkanlarının, yetkisiz ve tarafsız davranmadıkları defalarca tecrübe edilmiştir.
Bu yüzden algı oyunlarına ve aldatma kampanyalarına itibar edecek hiç kimse kalmamıştır.
“Türkiye’de gerçek dışı tarafsız Cumhurbaşkanı söylemi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle çürütülmüş, devlet yönetimindeki fiili durum ortadan kaldırılmıştır.
Başkanlık Sisteminde başkanın partisiz olması gerektiğini söylemek ile Parlamenter Sistemde başbakanın partisiz olması gerektiğini söylemek eş anlamlıdır. Her ikisi de sistemin mantığı gereği mümkün değildir.
Parlamenter Sisteme dönüldüğünde Cumhurbaşkanının kararname yetkisinin olmayacağını ileri süren partiler ya derslerine çalışmıyorlar ya da saldım çayıra Mevlam gayıra anlayışındalar. Milleti yanıltarak siyaset yapamayacaklarını, yapsalar bile bu tip bir siyasetin ahlaki olmayacağını zillete düşenlerin çok iyi anlamalarında sonsuz yararlar olacaktır. Bilindiği üzere Parlamenter Sistemde yetkisiz kabul edilen Cumhurbaşkanlarının kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi zaten yoktur. Zillet ittifakı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi bahane ederek Cumhurbaşkanını TBMM’nin seçmesi için hazırlık yapmaktadır. Ancak, Türk milletinin uhdesindeki bu demokratik yetkinin alınması faşist yönetimlere has bir korsanlıktır ve emel sahipleri asla muvaffak olamayacaklardır. Çünkü bunların iktidara gelmeleri hayal ötesi bir beklentidir. Bilhassa İP’in önerisine Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri ile ilgili bölümde “Cumhurbaşkanı makamının sadece temsili nitelikte olmayacağı” iddia edilmiştir.
Bir yandan Cumhurbaşkanının Parlamenter Sistem gereği “tarafsız ve yetkisiz” olması savunulurken, diğer yandan “temsili nitelikte olmayacağı”nın söylenmesi tam bir çelişki yumağıdır. İP; aklen, ahlaken, fikren, zikren ve siyaseten darmadumandır.
Hatırlatırım ki, Parlamenter Sistemlerde Cumhurbaşkanları ilkesel olarak “yetkisizdir, sorumsuzdur ve tarafsızdır.” Eski köye yeni adet getirme hevesinde olanların çırpınışları beyhudedir. Yine İP’in önerisinde, “çoğulcu demokrasi” başlığı altında öncelikle Başkanlık Sisteminin gereği olan yüzde 51 oy yüzdesiyle yürütmenin belirlenmesi eleştirilmiştir. Fakat bu durum yürütme organının meşruiyetini Parlamenter Sisteme göre çok daha güçlü kılan bir özelliktir. Parlamenter Sistemde yüzde 30 ile bir partinin iktidar olma şansı varken; Başkanlık Sisteminde iktidar olmak için yüzde 51 şartı gerekmektedir.
Ayrıca bu uygulama küçük partilerin ittifaklar içinde TBMM’de temsiline imkan tanıdığından “çoğulcu demokrasiye” daha uygundur. Diyeceğim, İP yine kopmuş, cehalet ve sefaletinin esiri olmuştur. İP’in görüşüne göre, seçim ittifakı yerine sistemi iyileştirme ve güçlendirme adına “koalisyon protokolü” öngörülmüştür. Koalisyon protokolü teklifi Türk seçim sisteminde bir yenilik değildir. Daha önce de Seçim Kanunlarında koalisyon protokolü yapılmasına imkan tanınmıştır. Bu konu bir anayasa konusu değil, Seçim Kanunu konusudur. Madem bu kadar koalisyon protokolü yapmaya meraklılar, o halde milletimizin karşısına çıkıp hangi partilerle, hangi ölçekte ve hangi hedefler çerçevesinde koalisyon yapacaklarını açıklasınlar da bilelim ve öğrenelim. 2023 yılındaki seçimlere ortak adayla mı, yoksa ayrı ayrı mı girecekler? Ortak adayla gireceklerse, bu gizemli ve gizli tutulan Cumhurbaşkanı adayı kimdir? Bu kapsamda bir isim üzerinde uzlaşma sağlanmış mıdır? Hadi hükümet oldular diyelim, kabineyi hangi partilerle kuracaklar? Dostlar koalisyonun ana çatısını kimler oluşturacak? Zilletin istediği kabine kuruldu varsayalım, peki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden dönmek için Türkiye hemen halkoylamasına sürüklenmeyecek midir? Değilse siyasi takvim nasıl işleyecektir? Halkoylaması gününe kadar geçen sürede dostlar koalisyonu ne yapacaktır? Hiç mi imza atmayacaktır? Ülkede yaprakta mı kımıldamayacaktır? Sözgelimi halkoylaması yapıldı ve istedikleri gibi sonuç çıktı, bu halde yeniden bir seçim yapılması da mecburi olacaktır. Anlayacağınız seçimler halkoylamasını, halkoylaması da seçimleri kovalayacak ve Allah muhafaza Türkiye’nin on yılları kaybolup gidecektir. Zillet ittifakı sisli ve sinsi bir gölgedir. Belirsiz bir siyaset köhneliğidir. Ne dediği, ne yaptığı, neyi hedeflediği belli olmayan güvenilmez siyaset odağıdır. Türk milleti sonu meçhul bir maceraya atılmayacak, emin olduğu, güven duyduğu, milli ve yerli siyaset mimarisi olan Cumhur İttifakı’na sonuna kadar destek verecektir.
Devletin hükmü şahsiyetini tanımayan, devlet adabını takmayan ve bu suretle İstanbul Kanalı’nın parasını ödemeyeceğim diyen bir şahıstan devlete baş olamaz. İstanbul Kanal Projesini samimiyetle destekliyoruz. Bu proje Türkiye’nin ve İstanbul’umuzun gücüne güç katacaktır. Mezkur projeden dönülmesini, yüklenicilere para ödemeyi rafa kaldıracak her türlü engelleme ihtimalini dikkate alarak yasal bir güvenceye kavuşturmalıyız. Hatta İç Su Yolları projesi hazırlayarak, Kızılırmak’ı esas alan “Kızılelma İç Deniz Yolu”, Yeşilırmak’ı dikkate alarak “Yeşil Kuşak İç Deniz Yolu” projelerini hayata geçirebiliriz. Yapılanı yıkmak cinayettir.
Varsa gücün, varsa zekan, varsa hazırlığın daha iyisini yaparsın. Ödemem, yaptırmam, iptal ederim kisvesi altında proje hasımlığına soyunmak müflis siyasetçilerin harcıdır. Dostları tarafından kulağına fısıldanan yalan yanlış bilgi kırıntılarıyla çarkı felek gibi dönen bir şahsın zihniyetine bu devletin yönetimi kesinlikle emanet edilemez.
Kılıçdaroğlu, hazırlanın altı ay içinde iktidardayız, diyor. Nasıl olacak bu Sayın Kılıçdaroğlu? Bu altı ayın sırrı, esbabı mucibesi nedir? Gündemde seçim meçim yokken iktidara nasıl geleceksin? Sen gelsen gelsen dolduruşa gelip tuzağa düşersin. Muhtemelen dostların sana fazla narkoz vermiş, suyuna ilacı fazla karıştırmışlar, bu nedenle sanrı nöbetleri geçiriyorsun, histeri krizindesin, hayaller görüyorsun, düşmana dost muamelesi yapıyorsun. Kılıçdaroğlu bir tarafta öfkenin ve intikam duygusunun olmadığı bir Türkiye’de yaşamak istediğini söylüyor, diğer tarafta da hedef kitlesine iktidarla selamı sabahı kesin diye tembihte bulunuyor.
Ezcümle diyeceğim şudur: Zillet ittifakı çamurdadır, çukurdadır, çıkmazdadır. Cumhur İttifakı olarak önümüze bakacağız, işimize bakacağız, milletimize bakacağız, 2023’de Lider Ülke Türkiye’nin doğuşuna hizmet edeceğiz. Onlar duracak, biz koşacağız. Onlar gerileyecek, biz yükseleceğiz. Onlar batacak, biz yayından çıkan ok gibi olacağız. Ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yeni, sivil ve demokratik bir anayasayla taçlandırıp Allah’ın izniyle onurlu bir geleceğe taşıyacağız.”
Kaynak: T24.com.tr
YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024