“Ey Soylu, bulduğun iki itirafçı beyanı bizim terörist olmamıza yetiyor da, senin bizzat koruma verdiğin adam çıkıp ifşada bulununca boş işler mi oluyor?”
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın yargılandığı dava Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülen duruşmaya Demirtaş, başka davalardan tutuklu bulunduğu Edirne F Tipi Kapalı Cezaevinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’yle (SEGBİS) katıldı.
Demirtaş ve avukatlar duruşmada savunma yaptı. Mahkeme heyeti, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava ile arasında sevk maddeleri ve suç tarihi dikkate alındığında hukuki ve fiili bağlantı olduğu anlaşıldığından 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davayla birleştirilmesine karar verdi. Mahkeme, dosyanın Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi.
İşte Demirtaş’ın bugün Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmasında yaptığı savunmanın tam metni:
Mütalaaya katılmıyorum. Dosyanın 19. Ağır Ceza Mahkemesinde birleştirilerek düşürülmesi gerekir. Buna dair gerekçelerimi sunmak istiyorum. Duruşma savcısının kim olduğunu bilmiyorum. Avukatların bütün duruşma tutanaklarını incelemesiyle bir gerçek ortaya çıktı ki şu anda 22. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmamıza esas alınan iddianameyi hazırlayan savcı 2018’den sonra sizin mahkemenizin duruşma savcısıymış. Şimdi ismini hatırlamıyorum. Aynı savcı mı duruşmada, bilmiyorum.
Birazdan değineceğim AİHM’in benim hakkımda verdiği uzun tutuklulukla ilgili ihlal kararıyla birlikte AİHM Büyük Dairesinin vermiş olduğu siyasi tutukluluk ve buna bağlı olarak haksız tutukluluk kararına bakıldığında, savcıyla birlikte ele alındığında heyetin de savcıyla birlikte siyasi kumpasın açıkça içinde olduğunu gösteren delil ortaya çıkmış oldu. Şöyle ki duruşmanızda duruşma savcısı olarak devam eden savcı Ahmet Altun, bizim yargılamamız esnasında duruşma savcılığı yaparak, yargılamaya dahil olarak, savunmalarımı dinleyerek, duruşmanın parçası olmuşken aynı saatlerde aynı cümlelerle aynı tarihlerde başka bir dosyada soruşturma savcısı olarak benim hakkımda kovuşturma yürütmüş. Üstelik aynı suçlama ve aynı konuya dair. Örneğin 2018’deki bir duruşmada, hatta Cumhurbaşkanlığı seçimi devam ederken, 24 Haziran seçimleri henüz gerçekleşmemişken, ben ve avukatlarım sizden tahliye talep ederken, Cumhurbaşkanı adayı olduğum için seçime gölge düşmemesi, adil ve tarafsız bir seçim yapılabilmesi için Cumhurbaşkanı adayı olarak kampanyaya özgürce katılabilmem için, Türkiye’nin en önemli seçimi gerçekleşirken ben de bir Cumhurbaşkanı adayı olarak tutukluyken dışarda rakibim olan Recep Tayyip Erdoğan beni suçlayacak şekilde aleyhime kampanya yürütürken, 68 defa miting, televizyon programı veya röportajlarında beni terörist, 53 kişinin katili, Yasin Börü’nün katili ilan ederken, ben mahkemenizden tahliye talep ediyordum. Tam da o dönemde 11 Haziran 2018’de, heyetinizin dikkatini çekmek istiyorum, bulunduğum cezaevinden avukatlarım aracılığıyla bir sosyal medya mesajı yayınladım. O mesajda şu çağrıyı yaptım, dedim ki, “Ey Recep Tayyip Erdoğan, benim sokağa çağrı yaptığıma dair, yakın yıkın çağrısı yaptığıma dair mesajım varsa, yayınlayabilirsen, senin lehine Cumhurbaşkanı adaylığından çekileceğim.” Bakın o tarihlerde ben sizin duruşmanıza çıkıyordum, savcı Ahmet Altun da duruşma savcısı olarak duruşmadaydı. Aynı gün, benim bu mesajımın yayınladığı gün yine Ahmet Altun adlı savcı, kendi savcı odasında meğerse beni yeni bir soruşturmaya dahil etmiş ve o soruşturmaya benim dahil edilme tarihim de 11 Haziran 2018. Yani bu sosyal medya mesajını benim yayınladığım gün. Şunu yapmış, mahkemenize bir müzekkere yazmış Savcı Ahmet Altun. Mahkemenize savcı sıfatıyla müzekkere yazmış. Hem soruşturma savcısı hem de duruşma savcısı, mahkemenize demiş ki, “Dosyanız sanığı Selahattin Demirtaş’ın 31 No’lu fezlekeye ilişkin yaptığı savunmanın çözümlerinin savcılığımıza gönderilmesini istiyorum”.
Mahkemenizin bu kumpasa dahil olduğunu neye dayanarak iddia ediyorum, işte buna dayanarak iddia ediyorum. Mahkemeniz de hiçbir şey olmamış gibi sanki bu müzekkereyi yazan aynı savcı değilmiş gibi cevap vermiş. ‘Buyurun, Selahattin Demirtaş’ın 6-8 Ekim’e dair yaptığı savunmaları gönderiyorum sana’ demiş. Şunu dememişsiniz; “Sen duruşma savcısı olarak niye müzekkereyle savunma istiyorsun ki benden. Sen zaten duruşma savcısısın, senin huzurunda yapıyor bu savunmaları. Dosyaya erişebilirliğin savunma tarafı kadar senin de var. İstediğin zaman UYAP’a girer bütün çözüm tutanaklarını alabilirsin. Dolayısıyla savcılığınızın müzekkere yazmasına gerek yok müzekkereyi geri çeviriyoruz.” “Duruşmada talepte bulunun resmi olarak sunalım ya da UYAP’a girin alın” demişsiniz. Çünkü savcı yeni bir soruşturma esas numarasıyla size evrak göndermiş. Demirtaş’la ilgili yeni bir soruşturma var, görmüşsünüz bunu. Bizim haberimiz yok, benim haberim yok, avukatlarımın haberi yok, kamuoyunun haberi yok. Kimsenin haberi yok ama heyetinizin haberi var. Heyetiniz duruşma savcısının aynı zamanda benimle ilgili yeni bir soruşturma yürütmesinin usulsüzlüğüne, suç olduğuna dikkat çekmeden gerekirse bu konuda HSK’ye, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmadan “soruşturma ihlali yapıyorsun” demeden, “duruşma savcısı olarak aynı sanıkla ilgili soruşturma yürütemezsin” demeden cevap vermiş. Demek ki heyet 11 Haziran 2018’den bu yana benimle ilgili kurulan ikinci kumpas davasından haberdardır. Bu ortaya çıktı. Çok vahim bir durum.
Şimdi Savcı Ahmet Altun, ikinci soruşturmada, benimle ilgili yeni bir soruşturma yürütüyormuş gibi yapmış ama aslında o soruşturma dosyasında ben zaten şüpheliydim, tefrik edildi, iddianameye dönüştü ve huzurunuza geldi. O soruşturma numarasıyla önünüzdeki 31 No’lu fezlekenin soruşturma numarası aynı. Aynı soruşturma dosyası üzerinden benimle ilgili aynı konuda ikinci bir soruşturma yürütülmesine siz tanık oldunuz, müdahil oldunuz, hakim oldunuz, gördünüz. Müdahale etmediniz, tam tersine evrak gönderdiniz dosyaya. Siz kıdemli, deneyimli bir Ağır Ceza Hakimisiniz. Duruşma savcıları ile soruşturma savcılarının ayrı olduğunu, listelerinin görev tanımlarının ayrı olduğunu bilmeyecek kadar herhalde deneyimsiz, ilk kez bir duruşma yapan hakim değilsiniz. Çok iyi biliyorsunuz. Ankara’da hangi savcının soruşturma, hangi savcının kovuşturma savcısı olacağına siz karar vermiyorsunuz ama bir savcının hem soruşturma hem de duruşma savcısı olmayacağını da çok iyi biliyorsunuz. Bu usule aykırıdır, bunu tutanağa geçiyorum.
Sizin bir kumpasın parçası olduğunuza dair, Ahmet Altun ile ilgili skandalı iddia olarak tutanağa geçiyorum da bir de iddia olmaktan çıkmış bir şey var. AİHM Büyük Daire kararı. Bu iddia olmaktan çıktı artık daha önceki duruşmalarda da belirttim. Şimdi AİHM kararını Mart ayında yazdığınız bir müzekkere ile dosyaya aldınız. Kararın tarihi 22 Aralık 2020. Kararın dosyanıza girişi karardan 3 aydan sonradır. Kararın birinci dereceden muhatabı olan birinci derecede bağlayıcılığı olan heyet 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi olmasına rağmen bu karar 3 ay sonra dosyanıza girdi resmi olarak. Oysa kararın açıklandığı gün gerekirse İngilizcesini alıp dosyaya koyması gereken heyet sizdiniz. Çünkü bu kararda, “tutukluluğun devam kararı birinci tutuklamayla bağlantılıdır” kısmı dışındakilerin hepsi mahkemeniz tarafından gerçekleştirilmiş ihlallerdir. İfade özgürlüğü ihlal edilmiş, seçme seçilme hakkı ihlal edilmiş, haksız tutuklama yapılmış, tutukluluğun devamı kararı haksız verilmiş ve bu 5 ihlalle bağlantılı 18’inci madde ihlali yapılmış. Siyasi saiklerle hareket edilmiş yani. AİHS’te öngörülen kısıtlama saikleri dışında saikle politik amaçla – AİHM kararına birazdan değineceğiz – belirtmiş. Demirtaş’ın başvurucunun siyasi rakibine üstünlük sağlamasını seçimlerde devletin, toplumun en önemli seçimlerinden birinde bir tarafa üstünlük sağlayacak şekilde tutuklama kararları verilmiş. Bunu diyorum.
Şimdi bu karar Tayyip Erdoğan’ı bağlamaz. Haklıdır Erdoğan, Bahçeli’yi bağlamaz. Süleyman Soylu’yu, Mehmet Uçum’u bağlamaz. Doğrudur, onlar siyasetçidir, bugün vardır yarın yoktur. Kişi olarak onları bağlamaz bu karar. Ama sizi bağlar. Yargısal bir karardır. Yargı kararı öncelikli olarak yargıyı bağlar. Yürütmeyi bağladığı durum şudur: Eski hale getirilmesi konusunda yargının vereceği kararları yerine getirme hususunda her türlü yürütmeyi bağlar. Örneğin siz bir tahliye kararı verirseniz, bunun sağlanmasını cezaevinden tahliye edilmemi yürütme organı gerçekleştirmek, yerine getirmek zorundadır. Adalet Bakanlığı yani. O kısmı onları bağlar ama sizi bağladığı kısım eski hale getirmedir.
AİHM Büyük Daire kararı eski hale getirmekten söz ederken diyor ki “4 Kasım 2016’da Selahattin Demirtaş tutuklanmadan önceki hale getireceksiniz her şeyi”. Sadece tahliye demiyor, onun ifade özgürlüğü hakkı ihlal edildi, güvence altına alacaksınız. Bu sözlerden dolayı yargılamalarını durduracaksınız. Artık bir yargı tacizi ve baskısı altında olmayacak hale getireceksiniz. İkincisi diyor ki siyaset yapma hakkını elinden aldınız. Dolayısıyla daha 15 gün önce Yargıtay’da onaylanan 4 yıl 8 aylık örgüt propagandası cezamı da zikrederek. Diyor ki o da dahil hiçbir konuşmasının siyaset yapma hakkını engellemeyecek hale getireceksiniz. “Birleştirme” dedik ama belli ki siyasi talimat birleştirmeyin şeklinde olduğu için bakın dosya nereden nereye geldi. Önce istinaf onayladı beni içeride tuttular, sonra Anayasa Mahkemesi benimle ilgili dosyayı gündeme almadı benimle birlikte yargılanan Sırrı Süreyya Önder’in dosyasını bozdu Sırrı Bey beraat etti haklı olarak. O sırada yasa değişikliği oldu, temyiz yolu açıldı, dosyam istinaftan temyize gitti. Temyizde bekledi bekledi AİHM kararı çıktı. AİHM kararını tartışıyoruz bu defa da Yargıtay onayladı dosyayı. Başsavcının bozma yönündeki mütalaasına rağmen onayladı. O dosyası iyi biliyorsunuz. Akın Gürlek ile ilgili dosyadan bahsediyorum. Şimdi AİHM ona da atıf yapıyor. Diyor ki ‘bunların hepsi belli ki bir sistematik çerçevesinde gerçekleşmiş’. Bunları tespit ediyor AİHM.
Peki, AİHM bunları Selahattin Demirtaş olarak benim anam babam olduğu için mi tespit ediyor. 17 ülke yargıcı beraat olmam gerektiğini söylüyor, Türk yargıç hariç. Kendisi AKP MYK üyesi Cüneyt Yüksel’in kardeşidir. Yani AİHM yargıcımız HDP’nin, dolayısıyla benim siyasi rakibimin parti yöneticisinin kardeşidir. AİHM Türk yargıcının şerhleri dışında kararlar neredeyse tamamıyla oy birliğiyle çıktı AİHM’den. 16 ülke yargıcı. Hiçbiriyle ne tanışıklığım var, hiçbiri ne HDP’lidir ne Kürttür, herhangi bir yerde karşılaştığım özel ilişkim olan insanlardır. Ne benim ne avukatlarımın dosyaya müdahale etme şansımız var. Gücümüz de yok olsa bile yapmayız. Dolayısıyla AİHM yargıçları bizim sunduğumuz delillere baktılar, dosyaya baktılar. Hükümet kendisine güvenemediği için Almanya’dan çok yüksek ücretlerle hukuk profesörünü getirip savunma ekibinin başına koydu. Yani Türkiye’yi bir Alman savundu, beni ise Türkiyeli hukukçular savundu. Sonuçta AİHM böyle bir karar verdi.
‘Büyük Daire kararı bizi bağlamaz’ diyorsa heyetiniz, ki demeyeceğini tahmin ediyorum, en azından bunu yapmaz mahkeme. Bir mahkeme ‘AİHM kararı bizi bağlamaz’ diyemez. Bu karar sizi bağlıyorsa, birleştirme kararı vermeden önce eğer niyetiniz 22. Ağır Ceza Mahkemesine göndermekse, AİHM’in büyük daire kararlarının bütün gerekliliklerini yerine getirmek mahkemenizin boynunuzun borcudur. Hukukun gereğidir. Bu ihlalleri siz yaptınız, eski hale getirecek olan sizsiniz. Yapmanız gereken şu; bu celse AİHM Büyük Daire kararında belirtilen ihlallere dayanarak beraatime karar vermek. Bu AİHM kararından sonra kimse beni yargılamayaz. Suç isnat edilen ana hususların kendisi suç olmaktan çıkarılmış, bitmiş. Bugün bunu yargılayacak bir yargı yok, istinaf yok, Yargıtay 16. Ceza Dairesi yok, AYM yok.
Bugün yok. Doğru. Bugün gün Süleyman Soyluların günü. Devir onların devri. Onların borusu ötüyor. Görünen o. Süleyman Soylu’yla ilgili ifşaatlar, işte iftira mı dersiniz, itiraf mı dersiniz, suçlama mı dersiniz bir şeyler söyleniyor, Ankara Adliyesinden tık yok. Ama aynı Süleyman Soylu’nun bakanlığına bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından uydurulmuş iki veya üç gizli tanık beyanına dayanarak benim de aralarında bulunduğu partimin 30 yöneticisi bir kez daha tutuklanabiliyor. Dolayısıyla mahkemeniz bunları gözetmek zorunda.
Açık söylüyorum hukuku koruyacaksınız bugün. Bakın 5 yıldır bana haksızlık yaptınız. Ben eminim ki üçünüzün de vicdanında kalbinde şu vardır. İnsansınız nihayetinde, dört yıldır yüz yüzeyiz. Dört yıldır ben sizin insan yönünüzü de gördüm. Hukukçuluğunuz çok kötüydü ama insansınız, vicdanınız buna izin vermez. Hadi siyaseti, Türkiye siyasetine etkilerinizi geçtik. Türkiye Cumhuriyeti’nin çöküşüne hizmet eden kararlarınızı uzun uzun anlattık burada. Keşke haklı çıkmasaydım. Ama çıkacağım belliydi. Buna yol açtınız. Kişi olarak beni mağdur ettiniz, ailemi mağdur ettiniz, partimi mağdur ettiniz. Yaptınız bunu. Bakın gelinen noktayı görüyorsunuz. Ben Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir parçası olarak görev yapıyordum. Yasama organının üyesiydim. Gece yarısı evimi bastınız. 12 milletvekili arkadaşımın Eş Genel Başkanım Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu Meclis üyelerini evimizden kaçırır gibi çıkarttılar. Yasadışıydı, yapamazdılar. Çünkü o gün o saatte dokunulmazlığımız vardı. AİHM kararı onu da diyor. ‘Anayasa değişikliği Anayasa’ya aykırı şekilde yapılmıştır’ diyor. Dolayısıyla o saate dokunulmazlığımız varken evimizden kaçırıldık. Ben bütün duruşmalarda bunu söyledim. Türkiye için bunu yaptım.
Sizler Türkiye’yi sevmeseniz hakim olmazdınız, Türk yargı sisteminin parçası olmazdınız. Her ne kadar suçlamalar, dışarıda bizim aleyhimize kampanyalar olmasına rağmen biz de dedik ki, “Biz de bu ülkenin evladıyız. Bizler ülkeyi seviyor, bazı şeyleri düzeltmek istiyoruz. Yanlışlar yapılıyor, kumpaslar yapılıyor, kötü şeyler olacak. Çünkü bunu yapan insanların, geçmişi siyaset anlayışı, dünya görüşü, ilişkileri karanlıktır”. Geldiğimiz noktayı gördünüz. Türkiye’yi bizi tutuklamak suretiyle bunlara teslim ettiniz. Siz bunun önünü, yolunu açtınız.
Bugün mafya liderleri çıkmış Türkiye Cumhuriyeti Devletini esir almış adeta. Kendisi söylüyor, bir tripod bir telefonla devleti esir aldı. Nasıl oldu bu? Sizin mahkemelerinizin kararlarınızın payı var bunda. Dolayısıyla bunu düzeltmek zorundasınız. Maliyeti ne olursa olsun. Sizi açığa mı alır, size soruşturma mı açar? Siz hukuktan mı yanasınız? ‘Ülkeyi batırdınız kardeşim’ demelisiniz. ‘Halen yargı üzerine baskı uyguluyorsunuz’ demelisiniz. Bunu söylemelisiniz; ‘Mahkememiz hiçbir baskıyı kabul etmiyor’.
AİHM kararını dikkate alarak sanığın beraatine karar vermeniz lazım. Ama hayır hazırlığınız şu, “Buraya kadar işimizi yaptık artık iş 22. Ağır Ceza Mahkemesinde. Artık onlar da ne kadar götürürse” Görev, bayrak devir teslim. Bir cumhurbaşkanı adayı milletvekilinin beş yıl tutukluluğu olur mu? Tutukluluktan söz edin. Biz hala tutukluluğu tartışıyoruz beşinci yılda. Korkunç bir şey. Adam mafya lideri olduğunu itiraf ediyor.
Yargıdaki çelişkiye dikkat çekmek için söylüyorum; Dün bana kumpas kuran, arkadaşlarıma, HDP’ye kumpas kuran, iftira atan İçişleri Bakanı, televizyonda diyor ki “O adam tecavüzcüydü. O adamın bylock yazışmaları vardı. Bu adam Bursa’da köfteciye çöktü. Bu adam rezi pespaye bir mafyaydı”. Kimse de demiyor, “Arkadaş bu adam bu kadar suçluydu, sen bu adama koruma verdin. Sen buna miting yapma izni verdin, sen buna pasaport verdin. Sen bunun yurt dışına kaçmasına izin verdin. Sen bunları yaptın İçişleri Bakanı olarak.”
Bu adam şimdi sistemin, rejimin bütün pislikleri ortaya dökerken biz tutukluyuz. Süleyman Soylu İçişleri Bakanı, mafya lideri yurtdışında posta koyuyor. Biz de beş yıldır hapis. Eski başbakanla, oğluyla ilgili iddialar, eski İçişleri Bakanıyla ilgili iddialar, cinayet iddiaları, uyuşturucu iddiaları gırla gidiyor. İddia diyorum tabii ki bunlar soruşturulacak. Bizimle ilgili de sadece iddia var. Aynı kumpasla. Aynı Süleyman Soylu, iki tanığın beyanına dayanarak dedi ki, “Bunlar Kandil’den gelen talimatla çağrı yaptılar”. Emniyette ifadesi alınmış, iki kumpas itirafçının iddiasına dayanarak televizyon televizyon gezip Süleyman Soylu bizi suçladı.
Ey Soylu, bulduğun iki itirafçı bizimle ilgili beyanda bulunursa, bizim terörist olmamıza yetiyor da, senin bizzat pasaport ve koruma verdiğin, senin koruduğun, senin partinin seçilmesi için miting yapmış valilerinin miting izni verdiği, önüne arkasına polis eskortu koyduğun adam çıkıp ifşada bulununca boş işler mi oluyor?
Mahkemeniz bugün bunlara ilişkin düzeltme yapacak mı bekliyorum, talep ediyorum. Açık bir kumpas, bu kadar aleni bu kadar cüretkar bir kumpas nasıl yapılabilir. Bunun sonsuza kadar sürebileceğini nasıl düşünebilir insanlar? Yapmayın etmeyin, daha önce de söyledim. Kendi canımı ortaya koyuyorum, kendi vicdanımı. Herkesin canı kutsaldır. Sizin de. Ama kendi canımı ortaya koyuyorum gerekirse. Bu kumpası yapanlar yargı önünde hesap verene kadar ben direneceğim. Cezaevinde direneceğim, dışarıda da direneceğim. Hukukçu olarak, siyasetçi olarak direneceğim. Halkım adına, partim adına, Türkiye toplumu adına, anam babam adına, iki kızım adına direneceğim. Eşim arkadaşlarım adına direneceğim. Bu ülkeyi ele geçirenler, bizi içeri atıp seçim kazananlar, milyonlar götürürken siz bize zulüm ettiniz.
“Bugün HDP bakanlık pazarlığı yapıyor” diyenlere sesleniyorum. HDP gün gelecek bu ülkeyi tek başına yönetecek inşallah. Siz ne diyorsunuz? Ne pazarlığı! HDP kimseyle ucuz pazarlığa girmez. Biz sadece demokrasi ve barış istiyoruz. Ne bakanlık ne şu ne bu. Eşbaşkanlarımız açıklıyor. Mahkemeniz de bunları duyuyordur. Sayın Mithat Sancar daha üç gün önce açıkladı. Ülkede biz demokrasi ve barış istiyoruz. Başka bir şey değil. Yere girsin bakanlık. Ülkede demokrasi olsun, barış olsun, akan kan dursun. Ne bakanlığı?
Bakanlığa namuslu düzgün insanlar geçsin. Tabii ki HDP’liler de bu ülkenin öz evladıdır. Bakan da olur, bürokrat da olur. Tabi ki olacak. Ama bu bir pazarlıkla, çiğ yaklaşımla değil. Bu ülkeye demokrasiyi, barışı hep birlikte getireceğiz.
Ve benim partimin, seçmenlerimizin, Türkiye toplumunun talebi şudur; benim de altına imza attığım taleptir: HDP’lilerin oyunu isteyen her cumhurbaşkanı adayı bize kurulan kumpasların yargı, siyasi, medya ayağının hesabını sorma sözü vermezse tek bir HDP’li o cumhurbaşkanı adayına oy vermeyecektir. Nokta. Kim ki imza atmışsa bizim kumpaslarımızın altına. Figen Yüksekdağ’ın, İdris Baluken’in, bugün tutuklu olan eşbaşkanların, kayyım atayanların bütün bu kumpasların altında imzası olanların hesabı hukuk önünde ve parlamentoda kurulacak komisyonda sorulacak. bu geçmişle yüzleşmedir. Faili meçhuller, köy yakmalar, sorumlular Meclis’te kurulacak komisyonda araştırılacak.
Kim ki suça bulaşmışsa; bu ülkede bu şekilde suça bulaşmış bir devlet görevlisi olabilir, PKK’li olabilir, HDP’li olabilir, AKP’li, hükümet görevlisi, CHP’li; kim bulaşmışsa hiç fark etmez, geçmişle, hakikatle yüzleşme istiyoruz. Dolayısıyla bugün bununla yüzleşir misiniz, yüzleşmez misiniz? AİHM Büyük daire kararını kabul edip, beraatime verip, ‘evet burada yargılama kesinleşmiş, artık Demirtaş’ı ne biz ne başka bir mahkeme yargılayamaz’ deyip, beraat kararı verip çok yakın bir gelecekte Türkiye’de demokratikleşmeye katkı sunarsınız. Bu çok iyi olur. Büyük bir iş yapmış olursunuz. Bu kadar sorunlara, yaptığınız bu kadar hatalı işlemlere rağmen gerçekten de bir Türk hukukçusu olarak çok onurlu bir iş yaparsınız. Emin olun bunun kıymeti çok iyi bilinir. Çünkü Türkiye’nin yargısının düzelmesi gerekiyor.
Sizler Ankara adliye koridorlarında görev yapıyorsunuz. Allah billah aşkına şu tartışılanlara, iddialara bakın. Ankara Başsavcılığı soruşturma dahi açamıyor. İki gazetecinin mafya lideri ile ilişkisi ortaya çıkıyor. Videoların önceden onlara gönderildiği beyan ediliyor. Kendi beyanlarında ortaya çıkıyor. Mafya liderine, “o benimle ilgili kısmı çıkarsan” diyor. Önceden izlemiş. Suç örgütü lideri ile illiyatı ortaya çıkmış kendi beyanıyla. Savcı harekete geçmiş. Bilgisayarına el koyma kararı alınmış, o kadar. Ey Süleyman Soylu, Boğaziçili öğrencileri, gece yarısı, sabaha karşı kar maskeli özel harekatçılarla kapıları kırdırıp gözaltına aldırdın. Bu ülkenin yüz akı öğrencileri onlar. Herkesten yüksek puan almış, Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden birine girmiş pırıl pırıl çocuklara böyle baskın, Hadi Özışık’la Süleyman Özışık denen kumpasçıların bilgisayarlarına, telefonlarına el koyma. Kendi beyanıyla ortaya çıktı yahu suç örgütü lideriyle işbirliği yaptığı. Türkiye Cumhuriyetine kumpas kuruluyorsa eğer Sedat Peker tarafından, bunu Soylu ilan etti, ‘Türkiye’ye kumpas kuruluyor’ dedi; bu kumpasın içinde senin iki yakın dostun Özışık kardeşlerin olduğu kesinleşti. Niye İstanbul, Ankara başsavcıları, niye senin emrindeki özel harekatçılar Hadi ile Süleyman’ın evini basıp gözaltına almıyorlar?
İzliyoruz; rezaleti, kokuşmuşluğu, çürümüşlüğü izliyoruz. Ve ben bunları beş yıldır 12 metrekarelik hücrede; suçsuz, haksız, hukuksuz tutulduğum yerden izliyorum. Bir siyasetçi olarak da müdahale etmeye çalışıyorum. Elimden geldiğince röportaj veriyorum, savunma yapıyorum mahkemenizi ikna etmeye çalışıyorum, avukatlarım çalışıyor, eşbaşkanlarım, milletvekilleri parlamentoda çalışıyor, AİHM’e götürüyoruz, AYM’ye götürüyoruz. Her seferinde de diyorum ki, “Bakın ben tahliye talep etmiyorum”. Çünkü dert ben değilim. Ben kendimi kurtarmaya çalışıyorum gibi anlamayın.
Milyar dolarları çalındı bu ülkenin. Bakın geldiğimiz noktayı gördünüz. AKP Genel Merkezinde çalışan danışman arabada kokain çekip videoya çekiyor, bu noktaya geldik. İslami bir hareketin partisinin iktidarında bunu gördük, gençlik bu hale geldi. Artık durum bu. Çok iyi biliyorsunuz, çok büyük paralar dönüyor. İktidarın etrafındaki ailelerin gençleri korkunç miktarlardaki paraların yarattığı güçle yozlaşıyor. Toplumun geri kalanı da umutsuz. Gençler işsiz, ülkenin dışına kaçmak için fırsat kolluyor. Yapmayın, etmeyin. Zor bir şey değil.
Suçluysam da yargılanırım ben. Kaçacak değilim. Yurt dışı yasağı, ev hapsi imkanı var. Yapmadınız. Bari şimdi hakkını verin. Beraat kararı ile tutuklu dosyayı 22’ye göndermeyin. Birleştirin, iddianamenin bu kısmıyla ilgili beraat kararını verin. 22’deki iddialar da sadece sizin mahkemenizde görülen 31 No’lu fezlekenin uyduruk bir karikatürüdür. Orada ciddi iddialar yok. Sevk maddeleri var. Adam öldürme, yağma, şu bu… Delil ne? Bir tane sahte Twitter hesabı, iki tane de birbiriyle çelişkili gizli tanık. Tanıkların beyanından yola çıkarak benim açıklamamın örgüt talimatı ile yapıldığını iddia etmek ahlaksızlıktır. Bırakın hukuksuzluğu. Barış çağrısı yaptım. Örgüt bana “barış çağrısı yap’ diye talimat mı verdi? Kobanî’ye gidip dönüşte yaptığım açıklamayı savunma delili olarak kullandım ben. Dedim ki, “Kobanî’ye gidip dönüşte düzgün şöyle bir açıklama yaptım” dedim. Savunma delili olarak kullandım. Savcı Ahmet Altun da dinliyormuş. O savunma delilini götürmüş öbür dosyada benim için iddia makamının tutuklama deliline dönüştürmüş. İki tane gizli tanığı da beni, Figen Hanım’ı tutukladıktan beş ay sonra bularak. Bu kadar kumpas, bu nasıl pervasızlık. Siz buna izin vermeyin. Ben kimden isteyeyim adaleti. Adalet mülkün temelidir, altında da üç tane hakim, siz varsınız karşımda. Eğer siz “adaleti biz temsil etmiyoruz” diyorsanız, ben siyasetçiyim, halktan isteyeceğim adaleti, tüm Türkiye toplumundan. 84 milyondan adalet istiyorum. Nasıl sağlanacak? İlk seçimde. Bize bu zulmü yapanlara sandıkta hesap soracağız.
HDP’nin, benim, halkımızın talebi bellidir. Biz demokrasi ve barış istiyoruz. Kim ki Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyorsa, bugünden çıkıp açıklayacak; Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümünü, şiddet silah dışında çözümünü, müzakere ile çözümünü nasıl yapacak? Geçmişle nasıl yüzleşecek. Demokrasiyi bu ülkeye nasıl getirecek? Yargıyı nasıl bağımsızlaştıracak? Bize yapılan kumpasın hesabını nasıl soracak? Bunu açıklasın. Çünkü HDP’nin bu konuda ilkeleri var. HDP nasıl yapacağını anlatıyor. HDP’den oy isteyen herkes de bunu açıklamak zorunda. Türkiye bu şekilde düzelecek. Ben inanıyorum ki hepimizi temsil eden bir yönetim çıkaracağız. Kürdüyle, Türküyle Türkiye toplumu büyük bir toplumdur. O gün biz parlamentodan, o günün HSK’sından, o günün mahkemelerinden adalet isteyeceğiz. Siz de olabilirsiniz o günün mahkemesi. O gün daha rahat hareket edersiniz. Baskı olmayacak üzerinizde. Ama bugün vereceğiniz karar çok çok daha anlamlı ve önemli.
Benim tutuklu olmam artık AKP’ye de yaramıyor. Önceden yarıyordu, başardılar. Referandumu ben, Figen Hanım, diğer arkadaşlarım tutukluyken geçirebildiler. 2018 seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayı olarak beni içerdeyim diye kazanabildiler. Ama o da bitti. Türkiye toplumu uyandı artık. Herkes neyin ne olduğunu görüyor artık. Artık beni değil bütün muhalefet liderlerini tutuklayıp içeriye atsanız yine seçimi kaybedeceksiniz. Bitti.
Yeni bir döneme geçti Türkiye. Pisliklerinden arınacak. 100 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti demokrasi ile buluşacak noktaya geldik biz bu fırsatı kaçırmak istemiyoruz. Bu duruşma bu yüzden çok önemli. Siz bu kararı bugün vermelisiniz.
‘AİHM kararı bizim için bağlayıcıdır. AİHM kararının gereğini yerine getirmek bizim mahkememizin görevidir’ demelisiniz. 22’nin, şunun bunun değil. 22 diyor ki, “tutukluluk beni bağlamaz”. Hiç adamın umrunda değil. İyi de sende tutuklu, öbüründe tutuklu değil. Elimizde de tahliye kararı var. Kim uygulayacak? Nereye gidelim? Biz de Venezuella’daki bir mahkemeye mi gidelim başvuralım? O mu bizi tahliye etsin? Hangi mahkemeye gidelim? Bir tane dosyadan tutukluyum. O da 22 Ağır Ceza. Elinde bir tane tahliye kararı var. Adam diyor ki o benim mahkememle ilgili değil. Nereye gidelim? Başka yerde tutuklu değilim. Adama bunu anlatamıyoruz. 22. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine, başkanına. Korkunç bir şey. Adam ‘anlamam, dinlemem’ diyor, ‘beni bağlamıyor’ bu diyor. 19. Bu size gönderme yapıyor yani. Bunu açıkça demiyorlar. İyi de 19’da tutuklu değilim. Ne olacak? Anlatabiliyor muyum? Yani durum çok vahim. Bu gidişatı düzeltin. Savcının ‘gönder 22’ye, biraz da orada devam etsin’ mütalaası ciddiye alınır bir mütalaa değil. Ayıptır yani. Böyle mütalaa olmaz. AİHM kararları var, AYM kararları var, Türkiye’de hukuksuzluk konularında kıyametler kopuyor, karşınızda da Selahattin Demirtaş yargılanıyor. Bilinen bir siyasetçiyim. Hukuki süreçte neler yaşandığını da biliyorsunuz. Mütalanızda en azından AİHM kararlarına değinin, ‘bunun gereğinin yerine getirilmesi lazım’ deyin, ‘bu karar bizi bağlar’ deyin. Demelisiniz.
Tamam savcısınız, mutlaka siyasi görüşlerimiz, dünya görüşlerimiz sizlerle farklı. Benim gibi düşünseniz savcı yapmazlardı sizi zaten. Muhtemelen iktidara yakınsınız. Benim dosyamda da savcı olduğunuza göre özel seçilmişsiniz. Ama insansınız yahu. Biz bir hukukçu olmadan önce insanız. Siyasetçi olmadan önce insanız. Bir ahlakımız var, bir vicdanımız var. Ailemizden gördüğümüz bir gelenek görenek var. Bir inancımız var. Muhtemelen salondaki herkes gibi bir Allah korkumuz var. Saray korkusu dışında bir de bunlar var. Bunları nasıl gözetmezsiniz. Yani ben hakikatten anlamakta zorlanıyorum.
Sizden istediğim şey bakın; tutuklu değilim, zaten tahliye sizden tutukluyken bile istemedim. Şahsım için bir şey istemiyorum. Bu dosya er geç beraatle sonuçlanacaktır. Bu AİHM kararı elimizde olduğu müddetçe kimse bize ceza veremez. Bize ceza verenler kendi cezalarını, gelecekteki cezasını ağırlaştırmış olur. Bizim cezamızı onaylayan istinaf üyeleri kendi cezasını ağırlaştırmış olur. Yargıtay üyeleri kendi cezasını ağırlaştırmış olur. Sadece işledikleri suçu ağırlaştırmış olur. Bu AİHM kararını uygulayacak bağımsız bir heyeti biz bir gün mutlaka bulacağız. O beraat kararını alacağız. Çünkü ben, arkadaşlarım, parti yöneticilerimiz suçsuz olduğumuza adımız gibi eminiz. Bütün şerefimiz, namusumuz, çoluğumuzun çocuğumuzun canı üzerine biliyoruz ki biz suçsuzuz. Ama şimdi elimizde bir de hukuk kararı var. Bu karar bir gün uygulanacak.
Ben diyorum ki bakın, Türkiye bu yaşatılanlardan dolayı kesinlikle bir temizliğe gidecek, gidilmek zorunda. Bugün 7 milyon oyu ile HDP bunun için mücadele ediyor, edecek. Diğer muhalefet partileri de bunu istiyor. İstemeliler. Toplumun yüzde 70’inden fazlası şu anda bunu istiyor. Geri kalan yüzde 30 umuyorum ki giderek fikir değiştirecek. Seçim çok büyük bir farkla bitecek. Göreceksiniz. Belki 80’e 20 ile bitecek muhalefetin lehine, belki 90’a 10’la bitecek. Toplum o kadar artık illallah etti.
Açlık, işsizlik, perişanlık; insanlar kendilerini yakıyor. Esnaflar, müzisyenler intihar ediyor. Milyar dolarlar götürenler bir yanda, toplumun açlığı perişanlığı bir yanda. Bu korkunç bir şey. İnsan ülkesini böyle mi sever? Bu nasıl bir sevgidir. Ben bunların peşini bırakmayacağım. Parti yetkililerim orada. Milletvekili arkadaşlarım peşini bırakmayacağız.
Bakın son duruşmanızda dedim ki bu kumpası yapan Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, ben ölsem bile çocuklarım, partim, avukatlarım bunun hukuki takibini yapacak. Cuma günü de o dosyam var. Muhtemelen oradan da ceza verecekler. Hazırlık yapıyorlar. Neymiş, savcıyı terör örgütlerine hedef göstermişim. Ya ben de çaresiz, kimsesiz, sahipsiz bir adam değilim. Önce Allah’ım var. Sonra halkım var. Ben de kimseye boyun eğmedim, eğmeyeceğim. Mahkemeniz bu suça dahil oldu. Bugün istiyorum ki bu hataları görsün, çıksın bu işin içinden. İki talebim var. Bir; öncelikle beraat hususunu AİHM kararı doğrultusunda kapsamlı değerlendirmenizi talep ediyorum. Beraat kararı verin. İkincisi; mahkemenizin dosyasında gelinen aşama itibarı ile savunmalarımı tamamlamak üzereyim. Dosya mütalaaya çıkacak. 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki hakkımdaki iddialarla ilgili kısım zaten uzun değil. Tamamlamasını bir iki saatte yapar bitiririm. Oradan isteğim tevkif etsinler. Bir kaç sayfadan ibaret zaten benimle ilgili kısım. Tevkif etsinler beni. Burada birleştirin, savunmamı yapayım, dosyanızı karara çıkarın. Biter. Ama 22. Ağır Ceza yıllarca sürebilir. Kalabalık bir dosya ve oradaki kumpaslar da rezaletti zaten. Hepsini ortaya koydum. Sizin kadar hukuk bilgileri de olmadığı için orada tam perişan etmişler. Benim kefeni yakmışlar öyle diyeyim yani. Tutanağa geçtik hepsini. Çok ağır suçlar işlemişiz taaa ilk baştan itibaren.
Sizden iki talebim var. Artık beraat kararı verebilirsiniz AİHM kararı doğrultusunda. İki, “hayır biz bu karar için hazır değiliz, savunmalarınızı tamamlamanızı istiyoruz” diyorsanız, ben bu mahkemenin yargılamanın sürmesinin usulü açısından da, heyetin dosyaya hakimiyeti açısından da, heyetin savunmalarıma hakimiyeti açısından da daha uygun olduğunu, daha adil olduğunu düşünüyorum. Bakın Haziran ayı içerisinde AİHM ikinci yargılama iddianamesi için bizim savunmalarımızı alacak, hükümet savunmayı veriyor bugünlerde. Bizim savunmamıza sıra gelecek. Ve muhtemeldir sonuna doğru da ikinci karar çıkacak. Dolayısıyla istiyoruz ki savunmayı sunarken en azından tek dosyada birleştirilme ve bir tek mahkeme heyeti tarafından başından itibaren yargılamanın sürdürülmeye devam edildiğini oraya bildirmek istiyoruz. Bu da sizin vereceğiniz kararla mümkün olur. Yok eğer yapmaz iseniz yani bana yapılan zulme rağmen ben kimseye kindar değilim, intikamcı değilim, kişiselleştirmedim hiçbir zaman. Yani muhtemelen birleştirme kararını 22’ye dair verirseniz en azından bu yargılama safhası boyunca bir daha görmeyeceğiz birbirimizi. 4 yıldır yargılanıyoruz. Hakkımı helal etmiyorum. Halkım adına hakkımı helal etmiyorum. Bu dünyada da helal etmiyorum, öbür dünyada da helal etmiyorum. Şahsi olarak size karşı öfkem, kinim, intikam duygum yoktur. Günün birinde özgür koşullarda eminim karşılaşırız. Daha net konuşulur, daha samimi konuşulur. Hukuki olarak sonuna kadar hakkımı arayacağım. Eğer bu dosyayı 22’ye göndermeye karar verirseniz heyetinizin diğer üyesini kast ederek, 3 üyeniz yani tutukluluk kararlarında, haksız tutukluluk, siyasi tutukluluk kararlarında imzası bulunan 3 üye olarak hakkınızda hukuki tahkimatı yapma sözü de veriyorum. Zulüm ettiniz bize. Kişi olarak size karşı hiçbir kinim, öfkem yoktur. Kişiselleştirmedim. İnsansınız, evlat sahibisiniz benim gibi. Kendimi hiç sizden o yönüyle ayrı görmem, görmüyorum. Ama hukukçu, hakim olarak size hakkımı helal etmiyorum. Hukuken de hesabını sormak için avukatlarımla, partimle birlikte bütün süreci takip edeceğimi de son cümlelerim olarak tutanağa geçmiş olayım. Tekrar teşekkür ediyorum sizlere ve avukat arkadaşlara.
Kaynak: T24.com.tr
YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024YEREL
19 Aralık 2024