16 Aralık 2023 Cumartesi
Geçmiş zaman yazıları; Ocak 2005 arşivimden… (Liman İçin Düğün Değil, Düşünme Zamanıdır...)
Diyalektik Nedir ? Diyalektik Materyalizm Nedir ?
YALIN ÜRETİM, SÜREÇ İYİLEŞTİRMELERİ SAĞLAYARAK VERİMLİLİĞİ ARTTIRIR
Allah Gültak’a Yardım Etsin…
İyiyiz herhalde..!
Burçlara afiş, pankart asmak moda oldu.
Birileri çıkıp, pankart, afiş asıyor, ne gören ne de tanıyan var.
Yani tamamen korsan bir durum var ortada.
‘Filistin büyüğü’, ‘Kürt büyüğü’ adı altında asılan afişlerin, pankartların sahipleri kim?
Yani asıl sahipleri kim diye sormak istiyorum.
Kentte bir büyük anılacak ise ki, bu çok açık bir şekilde yapılıyor.
Paneller, toplantılar, Sempozyumlar zaten yapılıyor.
Bunların tamamı da yasal olmasına rağmen, birileri sanki bir engel varmış gibi, gece yarıları surların burçlarına çıkıp, korsan eylem tarzı izliyor, astıkları afişlere ‘Gizemli hava’ veriyor.
Garip bir durum!
Aslında tarihi surlara bir şeyler çakılması, asılması yasak!
Önceki akşam, Dağ kapı burçlarına asılan ‘Kürt Büyükleri’ afişinin Şeyh Said tartışmalarının gündemde olduğu bir zamanlamaya denk getirilmesi, Büyükşehir Belediyesinin ‘Şeyh Said Bulvarı’ gündemi kadar ilginç ve manidar. Yerel seçim stratejilerinin kullanma biçimlerine denk getirilmiş olmaları ise ortak nokta!
Yasal mı, değil mi?
Bunu tartışmayacağım, çünkü o Vali beyin, güvenlik güçlerinin sorunu.
İyisi, kötüsü, yanlışı, doğrusu, göz yumulup, yumulmaması konusu tamamen onların yetki ve sorumluluğunda. Sorumluluğu ya da sorumsuzluğu konusu ileriki zamanlarda ortaya çıktığında tamamen onları kapsayan bir durum söz konusu olacak.
Ancak, ben şunu hatırlatayım;
Kent insanı hem tedirgin hem de huzursuz.
Sur içi çatışmalarına tanıklık eden bu halk, kenti fetheder tarzda burçlara tırmanan, istediği bayrağı, pankartı, afişi asanlardan, asılanların asılma biçiminden rahatsız.
Mesajlar kime?
Amaçlanan ne?
Kim neyi amaçlıyor ise, çok açık söyleyeyim, bu kentin halkı, çatışmalı bir ortam, zemin, huzursuzluk, tedirginlik yaşamak istemiyor, buna da izin vermez. Tarihin ve turizmin korunarak, geleceğe miras bırakılması gereken bir dönem yakalanmak üzereyken, bu kent, bunun heba olmasına izin vermez.
Yasaklar, dükkân kapatma, boykot gibi bütün aşamalardan geçerek tecrübe edinmiş, bundan hareketle atılan her adımın nereye doğru gideceğini, neye mal olacağını bilenler var bu kentte.
Ucuz siyasi hesaplara alet edilme çabaları var ise uyaralım istedik.
Milletvekillerine pas atmak istiyorum, parti gözetmiyorum.
Bu anlatmak istediğim mesele ciddi, aynı zamanda önemli.
İstanbul’un 8.15 vapuru meşhurdur. Kitaplara, şarkılara da konu olmuşluğu vardır.
Bir süredir ben de aynı saate denk gelen zamanlama ile belediye otobüsüne biniyorum.
‘Bu saatin vapuru varsa, otobüsü de olur’ dedim, 8.15 otobüsü oldu.
Zaten bindiğim durağa da aynen de o saatte geliyor belediye otobüsü.
Metro olsa, onun da tadını çıkaracağız da, yok işte.
Toplu taşıma özel araçlara göre çok büyük bir avantaj.
İyi oluyor bu pahalılıkta.
Özellikle de Ankara’da harika oluyor toplu taşıma ile yolculuk.
İlk zamanlar farkında olmasam da bir süre sonra, 8.15 otobüsündeki yolcuların profilinin aynı olduğu gerçeğini yakaladım. Otobüste kalabalık oluşuncaya kadarki az sayıdaki yolcularla yüz aşinalığından kaynaklı selamlaşmalar da başlıyor.
O saatte sadece 8.15 otobüsüne gelenler değil, diğer otobüslere ve minibüslere binenlerin büyük bölümü emekçiler, bir de öğrenciler. Emekçi olmasa ne işi var o saatte toplu taşıma duraklarında.
Gözlemlediğim bir sırrı da yeri gelmişken paylaşayım.
‘Bu halktan bir şey olmaz’ diyenlere inat hareketlere tanıklık ediyorum.
Öğrenci, normal vatandaş, yaşlı, genç; hiç fark etmiyor, mutlaka bir dayanışma var.
Yolculuğun herhangi bir yerinde Kart basılırken mutlaka ‘Yetersiz bakiye’ sesi ile dikkat kesilme söz konusu oluyor.
Bakiyesi olmayan vatandaş kart arayışı dürtüsü ile etrafı süzerken, birileri de mutlaka öne doğru hamle yapıp kartını uzatıyor. Buraya kadar her şey normal, iş para ödeme konusuna gelince, karşılıklı bir direniş başlıyor.
‘Al’, ‘almam’ muhabbetinin tadını çıkarıyorum.
Dayanışma kültürünün ürünü olarak değerlendiriyorum.
Geçen gün dikkat ettim, öğrenci olan da tamamladığı yetersiz bakiyenin karşılığını almıyor, karşıdakine ‘Ayıp değil mi’ duruşu ile adeta karşı çıkıyor.
Bu da Diyarbakırlı olmanın özelliği, gurur verici…
Dayanışmanın çok küçük bir örneği, ancak o anki umutsuzluğa büyük umut.
Yolcuyu şoför baskısından, diğer yolcuların radarından kurtaran bir dayanışma örneği.
Sadece 8.15’te yok bu dayanışma örneği.
Farklı zamanlarda da tanıklığımız oldu otobüsteki dayanışma örneğine, aynı zamanda biletin karşılığı olan parayı almama direnişine.
‘Bu halktan bir şey olmaz’ diyenlere duyurulur.
Halk sürprizi sever, olmadık zamanlarda, beklenmedik hareketlerle yaşama damgayı vurabilir.
Naci SAPAN
‘Hırsızlık’ denince yurttaşın aklına her nedense anında ‘Kayyım’ geliyor.
Hırsız olmayanı tenzih ederek başlıyorum.
Diyarbakırlı belediye başkanı seçecek, başkan nasıl biri olmalı diye sorduk, cevap aldık.
‘HIRSIZ OLMASIN, MAAŞI İLE YETİNSİN’ dediler.
Dünkü manşetimiz buydu, büyük ilgi gördü.
Yani, vatandaş diyor ki; “Kenti yönetmesi için yetkiyi ben veriyorum. Yediemin olarak seçiyorum, sadık olsun, kentin, devletin, milletin parasını çalmasın.”
Doğrusu da bu…
Mevcut belediyeler için yetkinin halktan verilmediğini, bu anlamda halkın iradesinin gasp edildiğini, doğal olarak parasının da gasp edilebileceği yönünde bir sürecin yaşanmış olduğu gerçeğini de göz ardı edemeyiz.
‘Maaşı ile yetinsin’ sözüne de çok güldüm.
Manşeti böyle atınca, bürodaki arkadaşlarda güldü.
Sonra okuyucudan gelen mesajlardan da anladım, onlarda gülmüş.
Gülmüşüz, farkında olmadan Devrimci! bir eylem gerçekleştirmişiz.
Yetinmek, hakkından fazlasına tenezzül etmemek, başkasına ait olana el uzatmamak gibi olması gereken insani hareketlerden uzak bir yerde toplumsal çöküntü yaşadığımızın farkındayım.
Kayyım yönetimlerinde bırakın başkanı, daire başkanları, özel kalem müdürleri birkaç maaşla bile yetinmedi, üstünü yolsuzlukla taçlandırdı. İmar rantı, konser, çay-çorba, fuarlar derken, ucu son derece açık harcamaların güzergâhı Kocaeli’ne, Antalya’ya, Sakarya’ya kadar yol oldu…!
Diyarbakırlılar seçecekleri Belediye Başkanını tarif etti haberine gelen yorumları da yeri gelmişken sizlerle paylaşayım ki, hep birlikte halkımızın ne düşündüğüne tanıklık edebilelim.
1-7 yılda görev yapanların mal varlıkları araştırılsın
2-Kısacası kayyım olmamalı
3-Toplu taşıma ücretlerine yapılan zam zulümdür.
4-Hırsız olmasın yeter ulan çalıyorsanız bari az çalın. Bari işçinin emekçinin hakkını çalmayın. Adamlar o kadar azdı ki, o kadar çaldı ki, bazı kayyımlar işadamından, müteahhitten, esnaftan çaldıkları yetmedi, gariban asgari ücretli işçinin emeğinden, hakkından promosyonundan bile çaldılar. Allah’a havale ettik. Allah bize yeter, rezil rüsva eder bunları:)))))))
4- Kayyımlar memleketin içine sıçtılar resmen! Başarısızlıkta birbirleriyle yarışıyorlar!
Bir de modern kentleşmeye örnek haberine gelen yorumlar var;
1-O kaldırım ve yolları kış ağzı kazıp öyle bırakıyorlar. Toz, toprak, çamur deryası.
2-Tekel Caddesi Mevlana ortaokulu önü kaldırım kalmamış. Ve burada tam 3 okul var. Kontrol yok. Her yer rezalet. Koskoca yaz ayında yapılmadı, şimdi yapılıyor. AYKOME ne iş yapar.
3-Bağlar bağcılar mah 1107 sokak 6 aydır aynı durumda
4-Ben 4 yıldır Üç kuyularda kapalı durak ihtiyacı olduğunu belirttim, ama hala yapılmamış, ne zaman yapılacak bilmiyorum, çünkü ne zaman sorsam gereken birime bildirilmiştir deniyor. Üç kuyular araştırma kavşağında il ve ilçelerden gelen hasta ve hasta yakınları yaz kış yağmur ve karlı havalarda sıkıntı yaşıyor.
Hafta sonu için bu kadar ifşa yeter…!
Naci Sapan
Uyudum, uyandım.
Gece yarısı, 03.00.
Ne yapılır bu saatte?
Dedim ki, çay demlenir, bir de üzerine ‘Diyarbakır kalesinden notlar’ diye ‘vur beline kazmayı’ tadında kelimeler düşürülür kalemin şarjöründen.
Vay be; ‘beyin taze, uyudu uyandı, neler döktürüyor’ diye düşünürken, sağ olsaydı şimdiye değin ne basın toplantıları yapardı kale içindeki bu ucube yapılar için. Kurşunlanmasın diye duyarlılık çağrısı yaptığı Dört ayaklı minarenin 4 ayağını savunurken düştüğü yerden başını kaldırsa, görse bu aymazlığı…
Barış için çıktığı yarışta 100 metreyi en hızlı koşma gayretinin rant yarışına kurban edilmiş olduğuna kendisi tanıklık etmese de, bizler ediyoruz. O yarışın tanıkları ve mirasçısıyız. Baronun dışındaki kurumlarının büyük bölümünün rant yarışında olduğuna o tanıklık etmese de, biz görüyoruz.
Çayı demledim.
Gece çok karanlık ve soğuk, üşüdüm, titredi içim.
Kent kimliğinin de üşüdüğünü geçirdim aklımdan.
Dedim ya, uyudum uyandım, beyin hücreleri çok taze, çok şey düşünüyor, sonra kent kimliğine odaklanıyor. O, kalenin içinde vuruldu, başına daha fazla şey gelmesin diye bayrak yükselttiği bir anda. Zaten kalenin içi de o andan itibaren yıkılmaya başladı.
O an, yıkım anıdır.
Hem evlerin hem de taşların yok olduğu andır.
Evet, o an dediğim; Tahir Elçi’nin katledildiği, yüreklerimizin dağlandığı andır.
Hiç aklıma gelmezdi, ihale ile satılacağı Diyarbakır kalesinin içinin.
‘Kaleyi mi sattık, hepi topu içindeki birkaç alanı sattık’ diyebilirler!
Kabulü mümkün mü, içeriden ihanetle fetih’in.
İşte böyle dostum; 100 metreyi en hızlı koşmayı deneyenleri yaşatmıyorlar ki.
Yaşatsalar, biliyorlar ki halkı için 100 metreyi koşanların sayısı katlanarak artacak.
Onlar, 100 metreyi koşanlar için ağıt yaktırıyorlar.
Hallacı Mansur’dan, Şeyh Bedrettin’den bu yana gelenektir halkı için koşarken düşenlere ağıtlar yakmak.
Nazım’dan Şeyh Bedrettin’e, Demirtaş’tan Tahir Elçi’ye.
Bütün iş yürekte!
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
Bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
Yani yürekte.
Diyor Nazım…
*
Bu da sabah notu: Sur içindeki Vakıflara ait taşınmazların kiralarının yüzde yüzün üzerinde artırıldığı yönünde ciddi şikâyetler var. Devletin yüzde 25’lik kira artış sınırlamasına rağmen böyle bir zam yapılıyorsa, ev sahiplerine kızmaya hakkımız yok sanırım.
Satışa başlamışken bu kirada olanları da satıp kurtulun derim.
*
1 Aralık 2023
Naci SAPAN
Diyarbakır, Halk Ozanı Mahzuni Şerif’in söylediği “Parsel parsel eylemişler dünyayı bir dikili taştan gayri nem kaldı” türküsü eşliğinde ağıt yaksa yeridir.
Başlıkta argo kullandığımın farkındayım, ancak başka da tanım bulamadım.
Evet; ‘Diyarbakır satışa mı geldi?’
Başka ne diyeyim? Her yer, her şey satılıyor.
Cidden satışa geldik.
Menkul, gayrimenkul, arsa, arazi ne varsa satışta, geriye bir tek ‘insan satışı’ kaldı ki, zaten ona da gerek yok, Fiziki olmasa da, piyasa tam bir satış piyasası, herkes birbirini satıyor. Filmde olduğu gibi, bir tek kentin girişine, ‘İçindekilerle komple satılıktır’ yazısı kaldı.
*
Başlıkta dediğim gibi, Diyarbakır satışa geldi.
Hiç ileri geri yaparak konuşmaya gerek yok.
Kayyım belediyeleri satılmadık yer bırakmadı.
TOKİ arsaları parsel parsel sattı.
Şimdi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, Diyarbakır’da 3 otel, 12 işyeri, 55 konutu açık artırma ile satışa çıkardı.
İhale 14 Kasım’da, Diyarbakır ve Ankara merkezli online olarak gerçekleşiyor.
Müzayede usulü satış için ikamet şartı aranmıyor, yani ev, işyeri, otelleri alacak olanların Diyarbakır’da ikamet edip etmemesi çok önemli değil.
Şimdi bu otel, işyeri ve evlerin nerede olduğunu merak ediyorsunuz, söyleyeyim;
SURİÇİ bölgesinde.
Diyarbakır satılıyor, Sur içi de satılıyor.
Önceleri, kesinlikle satılmayacak, kiraya verilecek denilmişti. Nitekim işyerlerinin büyük bölümü de kiraya verildi. Şimdi tablo değişti. Satış başladı, eski kiracılarda, içinde bulundukları işyerlerinin kendilerine satılmasını istiyor.
İstemekte de haklılar.
Mademki komple satış var, mevcut kiracılara satılsın.
*
Kayapınar Belediyesi, mıcır ve asfalt ihalesi soruşturmasıyla gündeme geldi.
20 milyonluk vurgun meselesini 7 ay önce Tigris’te yazmıştık.
7 ay sonra soruşturma, inceleme, müfettiş meselesi gündem olunca şaşırdım, sadece bu olamaz diye de düşündüm doğrusu.
Meğerse öyleymiş, sadece mıcır ve asfalt meselesi değil. 2 milyon 200 bin TL’lik tanıtım, medya gibi harcama işinden söz ediliyor. Anlaşmazlık var, muhataplar şikâyetçi olmuş. Kayyım Kaymakam’a kadar uzanıyor mu, uzanmıyor mu, bilemiyorum, ancak, bu aşamada kendisinin de Diyarbakır’da olmadığını duydum.
Atasözleri çok önemli, hep akılda tutulması lazım, ne demişlerdi; ‘Satanı da satarlar’…Bence bundan sonraki süreç, yani yerel seçimlere kadar olan süreç, kenti satanlar birbirlerini satacak. Öyle görünüyor. Çünkü çamaşırlar çok kirli.
Naci SAPAN