14 Kasım 2023 Salı
Geçmiş zaman yazıları; Ocak 2005 arşivimden… (Liman İçin Düğün Değil, Düşünme Zamanıdır...)
Diyalektik Nedir ? Diyalektik Materyalizm Nedir ?
YALIN ÜRETİM, SÜREÇ İYİLEŞTİRMELERİ SAĞLAYARAK VERİMLİLİĞİ ARTTIRIR
Allah Gültak’a Yardım Etsin…
İyiyiz herhalde..!
İngiliz yazar H.G. Wells, “İnsanlık tarihi giderek eğitim ile felaket arasındaki bir yarışa dönüşüyor” diyordu. Sanayi Devrimi’nden, özellikle de 1970’lerden bu yana Doğu Asya mucizesinin tarihine baktığımızda en süratli ve istikrarlı kalkınmayı insanlarını iyi eğitebilen, onlara temel sağlık, yeterli beslenme sağlayabilen ve aile büyüklüğünü sınırlandırabilen, bilgi üretip onu koruyan, akıllıca kullanan toplumlar olduğunu görüyoruz şaşmaz şekilde.
İnsan, bugün olduğu gibi geleceğin de en değerli sermayesi. İnsana yapılacak yatırım fazlasıyla geri dönüyor. Onun eğitimi, sağlığı, sosyal güvencesi, doğru yerde istihdamı ülkeyi dünya rekabet liginde üst sıralara taşımanın ön koşulu.
Resmi tarih anlayışının objektif özeleştirisi dahil, bugününden haberdar ve geleceğe umutla bakan, uluslararası çapta, özgüveni yüksek insan yetiştiren, bilim ve teknolojiyi rehber edinen, zengin kültürel, dini ve tarihi çeşnimizden esinlenen, dış dünya ile de uyumlu bir eğitim sistemi yaratılması en öncelikli hedefler arasında olmalı.
Hem sorunlarımızın hem de çözümsüzlüklerimizin hepsinin temelinde, aklın doğru kullanılamayışı var. Aklı doğru kullanmak, insan hammaddesinin değerlendirilmesi ancak iyi eğitimle oluyor. Yalnız bilgi birikimi değil, yöntem ve planlama, bağımsız düşünebilme yeteneği olarak da. Bunlar olmadıkça, nüfus büyüklüğünün askeri gücün, ekonomik dinamizmin, doğadaki elverişliliğinin ve kaynak bolluğunun pek önemi kalmıyor.
Özgür, sorgulayıcı düşünceye, tüketimden çok üretmeye, yaratmaya, paylaşmaya, kültürel aydınlanma dönemine zemin hazırlayacak ve ortak değerlere saygıya ağırlık verecek bir eğitim zorunlu. Okuldan çıkınca bitmeyen yaşam boyu eğitim ve öğrenim.
Kadın ve çocuğa özel önem atfeden, kadınların toplum yaşamında ve ekonomideki rollerinin güçlenerek artırıldığı, cinsiyet ayrımının giderildiği, fırsat eşitliğine dayalı bir sistem. İnsanların emekliliği, sağlık sorunları ile ilgili belirsizliği giderecek, bu alanlarda hem insanı hem de ekonomik çözümleri getirecek bir yaklaşım.
Eğitim ve öğrenime yatırım, ekonomik büyümeyi ve bireysel ilerlemeyi ve eşitsizliği azaltmayı sağlamanın en temel öğesi olan insan sermayesinin oluşumuna/iyileştirilmesine katkı sağlıyor. Sadece işsizlik ve toplumsal dışlanmışlıkla mücadeleye değil, aynı zamanda ülkenin geleceğine de yatırım olarak görülmeli bu alana katalize edilecek kaynaklar.
İnsan sermayesine yatırım birçok OECD ülkesinde ulusal gelirin yüzde 10’una tekabül ediyor. Burada ilk öğretime harcanan kamu ve özel fonlar ile okul sonrasında birey ve şirketlerin harcadıkları paralar da hesaba katılıyor. Kaynakların hangi tür insan sermayesine yatırılacağı (erken çocukluk mu yüksek eğitim mi) ve maliyetin nasıl dağıtılacağı (şirketler, bireyler ya da kamu makamları) gibi politika kararları gündeme geliyor.
OECD, insan sermayesini “ekonomik faaliyete ilişkin olarak bireylere kazandırılmış olan bilgi, yetenek, beceri ve diğer özellikler” olarak tanımlıyor. Bunun geri dönüşünün nasıl hesaplanacağını ise henüz tam olarak bilemiyoruz. Yine de eğitime yatırımın okulda geçen her yıl için bireye kabaca yüzde 10 ila yüzde 15 arasında ek kazanç getirdiğini varsayıyoruz.
İlkokul, en yüksek geri dönüş oranına sahip iken ortaokul nispeten daha düşük, lise ise ortaokuldan daha yüksek getiriye sahip. Özellikle gelişme yolundaki ülkelerde eğitime yatırımın getirisi gelişmiş ülkelere kıyasla tahmin edemeyeceğiniz kadar yüksek; zira işlenecek potansiyel muazzam boyutlarda.
Dahası, ekonomik faaliyetlere ilişkin bilgi, beceri ve yeteneklerin yaratılması sadece işteki performansı etkilemiyor; aynı zamanda toplumsal davranışları da biçimlendiriyor. Yüksek eğitim standartlarına ulaşılması, daha iyi kamu sağlığı, daha düşük suç oranları, daha bilinçli çevre korunması, anne-babalık, siyasi katılım ve toplumsal dayanışma gibi olumlu yan etkiler de doğuruyor.
Gençlerin sadece para getireceği düşünülen finans, iş yönetimi, hukuk ve benzeri disiplinlerin yanısıra ülkenin üretici, yaratıcı temelini oluşturacak matematik, fizik, biyoloji, bilgisayar, tıp ve mühendislik alanlarına da yönelmeleri şart. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yüksek talebi olan öğrenim alanları seçmeliler ki “sınır tanımayan fırsatlar”dan kendilerini dışlanmış bulmasınlar.
Tıpkı sağlık ve sosyal güvenlik gibi, eğitim de giderek daha karmaşık ve pahalı hale geliyor. Fırsat eşitliği bozuluyor. Çocuklarımızın neye ihtiyaç duydukları, onlara neler sunulması gerektiği, eğitim metodolojisi hızla değişiyor. Özel sermaye kârli bir iş olarak gördüğü eğitim sektörüne daha geniş şekilde giriyor, kendi standartlarını getiriyor.
Devlet-özel sektör eğitim kalitesi ciddi farklılıklar gösteriyor. Özel sektör, sadece mal ve hizmet değil, aynı zamanda eğitim sağlayıcı olabileceğini de kanıtlayarak eğitimde öncü bir rol üstleniyor. Burada özel ve kamu menfaatlerinin, değerlerinin nasıl dengeleneceği önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Büyük şirketler özel gereksinimlerine uygun personel yetiştirmek için kendi üniversitelerini kurmaya başladılar. İngiltere’de British Telecommunications’in, 125 bin çalışanına mesleki kurslar ve ihtiyaç duyulan alanlarda diplomalar veren bir üniversitesi var. Aslında bu eğilim kökleşmiş Amerikan deneyiminden ilham alıyor.
Ülkemizde eğitim, genellikle tablonun tamamına bakmadan, uluslararası eğitim trendleri ve gelecek vizyonumuzun saçayakları hesaba katılmadan bölük pörçük söylem ve politikalarla gündeme geliyor. Perakende yaklaşımlarla, ortak bir vizyon ve onun etrafında güçlü bir konsensüs oluşturmadan eğitime dokunmak, yarardan ziyade zarar yaratiyor, ciddi toplumsal gerilimleri korukluyor.
Nüfus içindeki oranları giderek büyümekte ve hoşnutsuzluğu artmakta olan çocuklarımızın, gençlerimizin ülkemizin geleceği üzerinde “saatli bomba” değil gerçek anlamda bir “varlık” olması için gelin eğitimi siyasi, dini, etnik ayrımlara meze yapmayalım. Ortak paydayı yansıtacak, ülkemizi, insanlarımızı hem mutluluk hem de refah endeksinde yukarılara sıçratacak milli ve evrensel eğitime yatırım yapalım.
Mehmet ÖĞÜTÇÜ
Yazarın diğer yazıları: