Geleceğin Diplomasisinde Kentlerin Artan Önemi: İzmir için Dersler – Mehmet Öğütçü
  • Diyalektik Haber
  • Genel
  • Geleceğin Diplomasisinde Kentlerin Artan Önemi: İzmir için Dersler – Mehmet Öğütçü

Geleceğin Diplomasisinde Kentlerin Artan Önemi: İzmir için Dersler – Mehmet Öğütçü

ABONE OL
Ocak 27, 2022 00:12
Geleceğin Diplomasisinde Kentlerin Artan Önemi: İzmir için Dersler – Mehmet Öğütçü
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Uzun yıllar diplomat olarak görev yaptım. Hem T.C. Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Ankara, Pekin, Brüksel ve Paris’te, hem uluslararası diplomat olarak NATO, Uluslararası Enerji Ajansı, OECD, International Energy Charter’da, hem de özel sektörde enerji diplomatı ve iş insanı şapkasıyla. İhtilaf çözümlerinde de perde arkası diplomat olarak da görev aldım. Üstlendiğim görevler sırasında birçok kentimizin kardeş kent ilişkilerini başlattım, aracılık ettim. Kentler arasındaki diyalog, ortaklık ve iş birliklerinin bazen devletlerarası ilişkilerden daha verimli, etkin ve kazançlı olduğunu gözledim. Yerel liderlerin küresel sahnede parladıklarına şahitlik ettim.

Pekin’de görevli iken İstanbul ile Şanghay, Tiyenjin ile İzmir, Urumçi ile Konya ve Ankara ile Pekin arasında “kardeş kent” ilişkisi kurulmasına ön ayak olmuştum. Geriye baktığımda ne yazık ki Çinlilerin bu ilişkiyi bizim amaçları daha ziyade heyetler halinde seyahat olan belediyelerimizden çok daha akıllıca ve ticari bir zihniyetle kullandıklarını görüyorum. Başka ülkelerdeki kentler ile de farklı şekilde geliştiğini sanmıyorum bu ilişkinin. Onun için kardeş kentler bağlantısını nasıl “kazan-kazan” ortaklıklarına dönüştürebiliriz diye yeniden gözden geçirmek gerekiyor.

Kent diplomasisinin yükselişinin gelecekte Türkiye’nin menfaatlerini ilerletmede, kentlerimizin küresel şebekelere dahil edilmesinde, yatırımcı, turist, kültür ve sanat insanları, teknoloji ve yetenek cezbetmekte çok daha önemli bir rol oynayacağına inanıyorum. Yerelden küresele “belediye diplomasisi” çalışmalarının güç ve yoğunluk kazanması hem kentlerimize zenginlik katacak hem de onların dünyaya açılmalarına zemin hazırlayacak. Bu yüzden, 21. yüzyılın kentleri değişmekte olan gereksinimlere uygun şekilde akıllı tasarlanmalı, insan odaklı dönüştürülmeli, kaliteli ve etik liderleri çekebilmeli, dünyanın başarılı örneklerinden esinlenmeli ve estetiği, insanı, hesap vermeyi, şeffaflığı hizmetlerin merkezine oturtmayı becerebilmelidir.

O zaman bizde de küresel ölçekte göz kamaştırıcı örnek kentler, dünya çapında yerel liderler, kentleri ile gurur duyan kent sakinleri olacaktır.

*****

Dünyanın değişmekte olan ekonomik, teknolojik ve jeopolitik dinamikleri dönüp dolaşıp mikro düzeydeki yerel yönetimleri de en ücra köşedeki uluslararası sistemden kopuk olduğunu düşündüğümüz insanları da etkiliyor. Birbirine sıkı sıkıya eklemlenmiş küresel köyde Baltimore, Pekin, Moskova, Riyad, Astana, Mersin, Lima, Madrid ve Atina birbirinden etkileniyor. Küçük bir Çin yerleşim merkezinde çıkan korona virüsü tüm dünyayı kısa sürede sarabiliyor. İklim değişikliği artık bilim kurgu değil; hepimizi kasırgalar, depremler, kuraklık, su kıtlığı, taşkınlar ve benzeri doğal felaketlerle etkisi altına alıyor.

O nedenle belediyeler sadece merkezi hükümet ile ilişkilerini değil, küresel sistemle bağlantılarını da öncelikleri arasına dahil etmek zorundalar. Bu amaçla frekans dalgalarına yeniden ayar yaptırmak, kapasiteler yaratmak, yetenekler kazanmak, gündemlerine yerelden küresele uzanan hizmetleri, operasyonları, ilişkileri almak için çaba göstermeye şimdiden başlamalılar.

*****

Kentlerin kendi yerel çıkarları ya da ihtiyaçları veya ulusal ve küresel ihtiyaçlar doğrultusunda sınır ötesi geliştirdikleri ilişkileri ve işbirliklerinin artması, eski şehir devletleri zamanından beri var olan “kent diplomasisi” ya da “yerel diplomasi” diye adlandırabileceğimiz kavramın önemini de artırıyor.

Kentlerin, küreselleşmenin de etkisiyle özellikle iktisadi boyutta olmak üzere, birçok eksende ön plana çıkarak, geleneksel devlet merkezli diplomasi süreçlerinin değişime uğramasına neden olması, bu bağlamda değerlendirilmeli. Kavramın işaret ettiği alan, birbirlerine çok yakın anlamlar içeren ve literatürde kimi zaman birbirlerinin yerini alan, “para-diplomasi”, “yerel diplomasi” ve “yerel dış politika” kavramlarınca da ifade ediliyor.

Öte yandan, hâlihazırda dünya nüfusunun yüzde 60’a yakınının kentlerde yaşıyor olması, kimi kentlerin tanınırlığının ait oldukları ülkelerin tanınırlıkların önüne geçmesi, Tokyo, Londra, New York gibi birtakım kentlerin yıllık iktisadi hasılalarının, birçok ülkenin yıllık iktisadi hasılasını geride bırakıyor olması ve antik dönemden bu yana kentlerin -her ne kadar, uzun yıllar, kent devletleri olarak nitelendirilseler de- dış politikada edindikleri rollerin, göz ardı edilemeyecek düzeyde seyretmesi, “kent diplomasisi” kavramının yeni bir olgu olmadığını gösteriyor.

Bana sorarsanız yerel yönetimlerin, kurumlarını, çıkarlarını ve politikalarını temsil etmek üzere, ülke sınırları dışında uluslararası aktörlerle kurdukları temas ve süreçler bütünü, kent diplomasisi olarak adlandırılabilir. Geleneksel diplomasi yönelimine farklı bir yaklaşım sunan ve halen gelişme eğiliminde olan güncel bir kavram.

BM ise, “yerel yönetimlerin ve onlara bağlı kuruluşların, sosyal uyumu arttırma, çatışmadan korunma, çatışma çözümü ve çatışma sonrası yeniden inşa alanlarında, vatandaşların barış, demokrasi ve refah içerisinde bir arada yaşayabilmesi için kullandığı araçlar” şeklinde dar bir çerçevede tanımlıyor kent diplomasisini.

*****

Küreselleşme ve yerelleşme akımlarının etkisiyle, kent diplomasisi, özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ivme kazanan bir olgu haline geldi. Fakat kent diplomasisinin geçmişi esasen çok daha eskiye uzanıyor. Klasik diplomasinin ortaya çıkışı Vestfalya Barışı’na (1648) dayanırken, kent diplomasisi Yunan kent devletlerinden 11. Yüzyıl Batı Avrupası’nın otonom feodal kentlerine, 13. Yüzyıldan 15. Yüzyıla dek Avrupa’nın kuzeyinde önemli bir ekonomik ve siyasi güç oluşturan yaklaşık 100 kentin oluşturduğu Hansa Birliğinden, 15. Yüzyıl İtalyan Rönesans’ını yansıtan Floransa ve Venedik’e dek geniş bir coğrafyaya yayılıyor.

Vestfalya Barışı’na kadarki dönemde kentler, bölgesel devletler ve imparatorluklar, kendi kural ve kurumları ile diplomatik faaliyetler yürütmekteyken, egemen ulus devletlerin ortaya çıkmasını sağlayan söz konusu antlaşma, diplomatik faaliyetlerin yürütülmesini devlet merkezli hale getirmişti. Viyana Kongresi (1815) ise modern uluslararası ilişkilerin, diplomasinin ve diplomatik temsil ilkelerinin inşa edildiği, çok taraflı diplomasi örneğinin sergilendiği bir Avrupa uzlaşışı olarak ön plana çıktı.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında da savaşın tahrip ettiği ülkeler arasında diyaloğun yeniden sağlanması, kalıcı barışın tesis edilmesi ve kültür alışverişinin mümkün kılınmasında, sivil toplum örgütleri, çok uluslu şirketler ve bölgesel oluşumlarla birlikte kentler de devreye girmeye başlamışlardı. Kardeş şehir uygulamaları bu dönemde filizlenmeye başladı. Berlin Duvarı’nın yıkılmasını takiben, doğu-batı Avrupa kentleri arasında kurulan ilişkilerin sürati ve etkisi de kent diplomasisinin etkinliğine örnek teşkil ediyor.

1980 sonrasında ise küreselleşmenin, yerele duyulan ilgi artışının ve neo-liberal deregülasyonun da etkisiyle, uluslararası kentsel ağların şekillenmesi söz konusu olmuştur. 1988’de yürürlüğe giren Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, yerel yönetimlerin gerek ulusal gerekse uluslararası platformlarda, etkin bir aktör olarak rol almasını teşvik etti. 

Ardından, 1992’de Rio’da düzenlenen, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın çıktılarından biri olan “Gündem 21”in yerel yönetimlere ilişkin 28. maddesi “Yerel Gündem 21” olarak adlandırıldı. Burada da hedeflerden biri olarak, “uluslararası topluluk ile yerel yönetimler arasındaki işbirliğinin artırılması ve uluslararası ölçekte yerel yönetimler arasındaki işbirliğini güçlendirici adımların atılması” gündeme alındı. Bu çerçevede 2004’de Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği (İULA) ve Dünya Birleşmiş Kentler Federasyonu’nun (FMCU / ÜTO) birleşmesi ile kurulan Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatı (UÇLG), yerel yönetimlerin dünya genelinde çıkarlarını temsil etmekte olan en aktif teşkilat olarak görev yapıyor. 

*****

Kentleri, uluslararası ilişkilerde, ulus devletlerden avantajlı kılan bazı özelliklerini şöyle sıralamak mümkün:

  • Kentler, devletlerin, dış politikaya ilişkin faaliyetleri yürütürken ellerinde bir güç ve yerine göre tehdit unsuru olarak bulundurdukları silahlardan yoksunlar. Bu durum kentleri, diplomaside bir bakıma yumuşak güç olarak etkili kılan bir etmen. Böylelikle kentler, çatışma bölgelerindeki sorun ve krizlerin sulh yoluyla hallinde önemli rol oynuyorlar.
  • Kentler, devletlerin sahip oldukları ideolojilere ve – ülkenin idari ve siyasi yapısının muhtevasına göre değişmekle birlikte- ulusal kabullere, mitlere bağlı olmadıklarından ya da bu hususlarda daha esnek davranma imkanına sahip olduklarından, kendilerine göre karşı kampta değerlendirilen ülkelerin kentleriyle ilişki içerisine girebiliyorlar.
  • Kentlerin, uluslararası ilişkilerde, ekonomik çıkarları önceleyen pragmatik yapıları, ulus devletlerin, egemenliği ve güvenliği ilk sırada tutan tavırlarına göre uzlaşıya daha fazla imkân tanıyor.
  • Yerel girişimler, yurt içinde olduğu gibi uluslararası platformlarda da merkezi organizasyonlara nazaran, halkın karar ve uygulamalara katılımını daha görünür kılıyor. Bu bağlamda kentler, insanlığın ortak refahı için ulusal sınırları aşmak, yereldeki vatandaşları küresel kamu politikalarına bağlamak ve kozmopolit demokrasiye doğru hareket etmek için umut olarak değerlendiriliyor.

Ayrıca, devlet merkezli yaklaşımın taşıdığı ön kabullerden ve aynı yaklaşımın iletişimin önüne çekmiş olduğu bariyerlerden kurtulmak için, ulus devlet odaklı değil, kent odaklı düşünmenin gerekli olduğu görüşü giderek ağırlık kazanıyor. Yine, dünya hükümeti yerine kent diplomasisinin, küresel demokrasi yerine de küresel yönetişimin gündeme alınması savunuluyor.

Ulus devletlerin, yerel yönetimlerin özerkliklerine bakışları farklılık gösteriyor. Kent diplomasisi de bu doğrultuda devletler nezdinde farklı yaklaşımların gözlendiği bir olgu. Kimi devletler, kent diplomasisinin olabildiğince desteklenmesi yönünde politikalar geliştirirken, kimileri de hukuki prosedürler ve bazı uygulamalar marifeti ile kent diplomasisinin kısıtlanması yoluna gidiyorlar. Örneğin Fransa, İtalya ve İspanya gibi bazı ülkeler, ulusal politika ile aynı doğrultuda şekillenmeyecek olsa dahi, yerel yönetimlerin kendilerine ait bir uluslararası ilişkiler politikası geliştirmeleri ve kendilerine has bütçeyi kendilerince kullanmalarına olanak tanıyorlar.

İsveç gibi kimi ülkeler, yerel yönetimlerinin merkezi idarece fonlanması ve merkezi politika doğrultusunda hareket etmeleri koşulu ile uluslararası işbirliklerinde yer almalarına müsaade ediyorlar. Kanada ve Hollanda gibi kimi ülkeler ise, kent diplomasisinde yerel yönetimlerin ulusal politika dışına çıkmamalarını tercih ediyorlar.

*****

Hollanda Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün yayımlamış olduğu, “Kent Diplomasisi: Kentlerin Uluslararası İlişkilerde Artan Rolleri” başlıklı çalışmaya göre kent diplomasisi güvenlik, kalkınma, ekonomi, kültür, ağ kurma ve temsil olmak üzere başlıca altı boyutta değerlendiriliyor. 

Kent diplomasisinin güvenlik ile ilgili boyutu, çatışma öncesinde engelleme, çatışma esnasında sona erdirme ve çatışma sonrasında iyileştirme gerçekleştiren uygulamalar ile gündeme gelmektedir. Çatışmaların nedenleri genellikle yerel coğrafyadan kaynaklanmaktadır. Çatışmalara maruz kalanlar da yöre insanlarıdır. Bu nedenle, söz konusu bölgeye ilişkin en sağlıklı girişimi üstlenecek olan mekanizma olarak yerel yönetim ve kent ön plana çıkmaktadır. Kentler, çatışmaya ilişkin çözüm üretirken, bunu bir askeri sorun olarak niteleme eğiliminde değillerdir. Ayrıca, belirli ideolojik ve mitsel bagajlardan ari olmaları ve uluslararası platformlarda devletlere kıyasla çok sesli olarak hareket edebilmeleri, kentleri sorun çözücü konuma taşımaktadır.

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından, Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa Kentleri arasında kurulan kardeş şehir ilişkileri, kalkınmaya yönelik örnek teşkil eden kent diplomasisi uygulamalarındandır. Ayrıca, gelişmekte olan ülkelerin kentlerine, gelişmiş ülke kentlerince gerçekleştirilen insanî kalkınma yardımı ve acil durum yardımı faaliyetleri, kentlerin kalkınmasına katkı sunmaktadır.

Kentlerin uluslararası aktivitelerinde, ekonomi önemli bir yer teşkil etmektedir. Neticede kentler, içerisinde, iktisadi faaliyetlerin şekillendiği, her biri değişen oranlarda da olsa, üretim, dağıtım, bölüşüm ve tüketim işlemlerinin gerçekleştirildiği büyük organizasyonlardır. Sermaye birikiminin yer aldığı kentler, 21. Yüzyıl toplumunda devleşen sermayenin kitlesel tüketim yoluyla değerlendirilip yeniden daha büyük boyutlarda geri dönüşüne olanak tanıma işlevini üstlenmektedirler. Bu minvalde, kabına sığmayan kentler, markalaşma yoluna giderek gerek ulusal gerekse uluslararası piyasa ve platformlarda kendilerini pazarlama imkânı aramaktadırlar. Kent diplomasisi, kentlerin ekonomik çıkarlarını karşılama noktasında da aracılık işlevi görmektedir.

Toplumların tabanını teşkil eden bir olgu olduğu için, kültür aktarımı üzerinden gerçekleştirilen diplomatik faaliyetler, diplomasinin diğer boyutlarına kıyasla daha köklü sonuçlara yol açabilmektedir. Kültürün diplomaside ağırlık kazanması Soğuk Savaş dönemine rastlamaktadır. ABD’nin Sovyetler Birliği’nin kendisine yönelttiği ırkçılık suçlamalarını kırmak için 1956’da başlattığı AfroAmerikan sanatçılardan müteşekkil “Caz Elçileri Programı” kültürel diplomasinin başlıca örneğidir.

Yine dünya çapında gerçekleştirilen gençlik değişim programları, uluslararası olimpiyatlar, sanat festivalleri, gastro festivaller, kültür başkenti uygulamaları kentler ve toplumlar arasında kültür alışverişine olanak tanıyan uygulamalardır. Kültürel diplomasinin onca önemine rağmen, halen tüm potansiyelini yansıtacak biçimde gerçekleştirilemiyor olması eleştiri konusu olmaktadır. Özellikle, Batı kentleri ile İslam kentleri arasındaki kültür alışverişinin kısıtlı seyrine dikkat çekilmektedir. Göçmenlerden dolayı kurulan birtakım ilişkiler haricinde, Batı kentlerinin, Orta Doğu ve Asya kentleri ile, onların da Batı kentleri ile kültür diplomasisi geliştirme noktasında isteksiz davranmakta oldukları gözlenmektedir.

Kent diplomasisi, ikili ilişkilerle şekillenebildiği gibi, çok taraflı ağ işbirlikleri ile de vücut bulmaktadır. 21. Yüzyılda uluslararası arenada örgütlü hareket etmek ulus devletlerde olduğu gibi kentler açısından da önem taşımaktadır. Kentler, dünyanın çeşitli coğrafyalarındaki diğer kentlerle işbirliği ağları kurarak, yaptırım güçlerini arttırmaktadırlar. Bunun yanı sıra, çeşitli ilkeler doğrultusunda bir araya gelen kentler, normlar belirlemekte ve bu doğrultuda modern çağın gereksinimlerini kolektif bir yapı içerisinde edinmektedirler. Yine, uluslararası ağlara dahil olmak, kentlerin prestijine ve tanınırlığına katkı sunduğu gibi, bu durum kentlerin birbirlerinden teknik destek sağlamalarına da olanak tanımaktadır.

Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatı, Avrupa Belediyeler ve Bölgeler Konseyi, Uluslararası Kardeş Şehirler Teşkilatı, Uluslararası Sakin Şehirler Birliği, Avrupa Şehirler Birliği, Güneydoğu Avrupa Yerel Yönetim Birlikleri Ağı, İslami Başkentler ve Kentler Teşkilatı, Türk Dünyası Belediyeler Birliği ve halihazırda 353 Güney Amerika kentini bünyesinde barındıran MERCOCITIES gibi oluşumlar, kentlerin uluslararası platformlarda kurmuş oldukları ağ örnekleri.

Uluslararası ilişkilerdeki diğer tüm aktiviteler netice itibariyle kentin temsilini amaçladığından, kent diplomasisi denilince insanların aklında ilk canlanan şey, kent diplomasisinin temsil boyutu olmaktadır. Kent diplomasisinde temsil, kentlerin kendi çıkarlarını, uluslararası kuruluşlar nezdinde, lobi faaliyetleri geliştirerek savunmalarını ifade ediyor. Örneğin, Avrupa Konseyi içerisinde yerel ve bölgesel yönetimlerin karar alma organı olarak yer alan Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi, yerel yönetimlerin çıkarlarını temsiline aracılık ediyor.

Kentler, zikredilen diplomatik boyutları ait oldukları idari yapı ve yasal çerçeveye, tarihsel altyapıya, coğrafi konuma, demografik yapıya, içerisinde yer aldıkları merkezi devletin küresel siyaset anlayışına, maddi imkanlarına ve kent diplomasisinde aktör olan kişilerin dış ilişkiler hususundaki ilgi ve tecrübelerine göre gerçekleştirmek durumundalar.

*****

20. Yüzyılın ikinci yarısından beri kentlerin ve bölgelerin uluslararası sahnede etkin gözükmeleri esasen bugüne ait olan bir gerçeklik değildir. Ulus devletler kurulmadan evvel de farklı coğrafyalardaki kentler, uluslararası ilişkilerde belirleyici rol oynamaktaydılar. Bu bağlamda, hâlihazırda gözlenen, yerelin dünya siyasetinde ortaya çıkması değil, yerelin “yeniden” ortaya çıkmasıdır.

21. Yüzyıl insanının gereksinim duyduğu, ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel oluşum ve organizasyonlarında kentlerin de yer aldığı göz önünde tutulursa, gelecekte sosyal yaşamın daha fazla kent odaklı şekilleneceği rahatlıkla görülür. Küreselleşme, yerelleşme, liberalleşme ve bireyselleşmenin de bu bağlamda klasik ulus devlet anlayışında aşınmalara neden olduğu görülmektedir. Diplomasi de bu süreçten bağımsız değildir.

Böylece, klasik devlet diplomasisi, yerini her geçen gün artan oranda alternatif diplomasi kanallarına bırakıyor. Kent diplomasisi bunların başında geliyor. Uluslararası platformlarda yerel özerklik ve yerele yetki devrinin yoğun biçimde ön plana taşındığı bu çağda, kentlerin ulus devletlerin köşeli tavırları ve keskin sınırlarını aşan bir yumuşak güç unsuru olarak, uluslararası ilişkilerde daha etkin rol almaları bekleniyor. Ayrıca, bugün birçok yerde ulusal dış politikaya paralel biçimde yürütülen kent diplomasisinin, yarın farklı koşullar altında ne tür bir yönelime sahip olacağı da merak konusu.

*****

Yeni ama beton yığını kirli yapılarla kentlerin cazibe merkezi olamayacağı anlaşıldı artık. Bugün gelişmiş ülkeler kent merkezlerindeki ucube gökdelenlerin esiri olmaktan kurtulmanın yollarını arıyorlar. İstanbul her ne kadar da yeni gökdelenleriyle gelişmiş bir kent havasını verse de tarihi dokuları ve boğazın coğrafi güzelliğini içinden aldığınızda, içi boş çöküntü halindeki bir beton yığını ile baş başa kalabilirsiniz.

Antalya, Mersin, Adana, Hatay gibi Akdeniz sahil bandında doğanın tüm güzelliklerini bünyelerinde taşıyan kentler bile çarpık yapılaşmadan kurtulamadılar. Bugün Hatay, hala Ortadoğu’nun geri kalmış ülkelerinin vasat şehirleri konumundan kurtaramadı kendini. Tarihin bıraktığı eserlerle adını ve varlığını sürdürebiliyor.

İzmir, Diyarbakır, Antep, Bursa, Urfa gibi kentlerin etrafı kaçak ve çarpık eğreti yapılarla sarılmış durumda. Karadeniz’in eşsiz coğrafi güzelliğine rağmen, sağlıklı planlamadan, modern ve kent estetiğinden yoksun yapılaşması, yaylaların talan edilmesi gündemimizi meşgul ediyor.

Yeni süreçte bazı yerel liderlerin küresel iyi uygulamaları da benimseyerek daha başarılı çalışmalar yapmaya çalıştıklarını da kuşkusuz göz ardı edemeyiz. Yine de Türkiye genelinde belediyecilik manzarası – uluslararası iyi örnekler ile kıyaslandığında- pek ümitli görünmüyor.

Bir kentin ekonomik, sosyal, kültürel, sanayi, ticaret, turizm, lojistik, sağlık, eğitim öncelikleri mevzi planlarda gösterilir. Nereye sağlık alanı, nereye yeşil alan, nereye sanayi, nereye konut, nereye turizm inşa edileceği bu planlarda açıkça belirtilir. En kötü kurgulanmış planın bile uyularak hayata geçirilmesi durumunda kentin görünümü ve yaşam alanları plansızlıktan daha iyi olacaktır.

Büyükşehir ve İlçe belediyelerinin meclisleri her ay yasal zorunluluk gereği toplanıyor. Tartışılan gündem maddelerinin çoğunu imar planı tadilatları oluşturuyor ne yazık ki. Oysa, gelişmiş toplumlarda ülkenin anayasası değişir ama imar planları değişmez. Bizde ise, başından itibaren, adaletsiz, rant ve kayırmacılık üzerinde şekillenen imar planları bile sürekli tadilat görmeye devam ediyor.

Gelecekteki Yönelimler ve İzmir için mesajlar

Günümüzde kentlerin yarattıkları marka ile oluşturdukları katma değerleri en az ülkeleri kadar değerli. Kentler, ülkelerinden ayrı ve farklı algılanıyorlar. Kent markası yaratmak kent diplomasisi açısından çok önemli. New York, Londra, Los Angeles, Paris, Milano, Barselona, Dubai, Roma, İstanbul, Marakeş, Berlin, Şanghay farklı alanlarda bugün değerli birer marka. Marka yaratmak, tabii ki kolay ve hızlıca gerçekleşecek bir süreç değil. Örneğin, Barselona’nın küresel bir marka kent olmasının temelleri 1992 Olimpiyat Oyunları’nın bu şehirde düzenlenmesiyle başladı. Dubai, Expo ile markalaşmada zirveye çıktı.

Günümüzün sorunları olan küresel ısınma, salgınlar, göç, çevre ve sürdürülebilir kalkınma, akıllı şehirler, radikalleşme gibi alanlar için ortak çözüm platformları ve finansman kaynakları yaratılması için kent diplomasisi politikaları çok değerli bir araç. Türkiye’den sadece Gaziantep’in temsil edildiği, OECD’nin “Şampiyon Belediye Başkanları” programı bu alanlarda önemli işlere imza atıyor.

Yerelin yaşadığı sorunları küresel tartışmalar içerisinde yönetmek, kentlerin öneminin her geçen gün arttığı bu günlerde değerlendirilmesi gereken önemli bir husus. Kent diplomasinin küresel sorunlara ortak çözümler getirmesi, kentin ihtiyacı olan projelere finansman sağlaması, ticaretin ve turizmin çeşitlenmesi ile gelişmesi, belirli alanlarda tecrübe paylaşımı gibi faydaları kent sakinlerine stratejik iletişim araçları üzerinden aktarmak da bu stratejinin önemli bir parçası.

İzmir, zaten halihazırda aktif bir aktör olarak birçok “kent diplomasisi” girişimi içinde yer alıyor. Kardeş kentler ilişki ağı oldukça geniş: Xiamen, Tel Aviv, Mumbai, Buhara, Split, Türkmenabad, Köstence, Plezen, Havana, Bremen, Tampa, Bişkek, Kırcaali, Lefkoşa, Mostar, Bakü, Ödense, Volgograd, Çimkent, Torino.

Dışişleri Bakanlığı, İzmir’de temsilcilik açtı. Almanya, Birleşik Krallık, İtalya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Romanya ve Yunanistan konsoloslukları ile çok sayıda fahri konsolos görev yapıyor bu kentimizde. “Dünya Kenti İzmir” programı ile birçok ülkede İzmir temsilciliği açılıyor. Uluslararası bağlantılı yüzlerce yabancı yatırımcı, teknoloji geliştirici, turizm firması, medya kuruluşu, kültür ve sanat kurumlarına da ev sahipliği yapılıyor.

Elbette, ulusal diplomasi kurumları işlev ve rollerini yerel yönetimlere kaptırmakta isteksiz davranıyorlar, en azından aynı siyasi akımdan olmayanlara engeller çıkartıyorlar. Ama kent diplomasisinin, ulusal diplomasiyi takviye edici bir boyutu da var ve birlikte çalışılması iki tarafın da kapasitesinin güçlendirecek, imkanları çeşitlendirecektir. Ülkeler arasında çekişme, gerginlik, çatışma ve rekabet olsa bile kentler arası doğrudan diplomasi birçok alanda yumuşama, ilerleme ve refah sağlama potansiyeli taşıyor.

Şunu da unutmayalım ki, nihai amaç, sadece keyif için diplomasi icra etmek değil; amaç kentin uluslararası şebeke ve angajmanlarını sağlamlaştırarak altyapısını, estetiğini, küresel tanınırlığını, teknolojik tabanını, yatırım ve ticaret akışlarını, sanat ve kültür değişimlerini, genç kuşaklarının eğitim ve görgüsünü daha iyiye taşımak olmalıdır.

Mehmet ÖĞÜTÇÜ


Yazarın diğer yazıları:


En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.


HIZLI YORUM YAP

rk
rk

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.