Beyhan Balaban

Beyhan Balaban

21 Eylül 2022 Çarşamba

TARİHİ’NİN TARİHSİZ’İ 

TARİHİ’NİN TARİHSİZ’İ 
1

BEĞENDİM

ABONE OL

       On bin yıllık tarihe sahip olduğu kanıtlanmış, on iki bin yıllık olabileceği yeni antik bulgulara rastlanmış bir kentin ilerleme haklarında daima yok sayılmasının süreci… 

       Çiftehan-Yenice-Tarsus-İskele Demiryolunun Fransızlar tarafından 2. Abdülhamit döneminde “Bağdat Demiryolu Projesinde” 1876-1909 yılları arasında Konya’dan Bağdat’a kadar olan projenin içerisinde yer alan, Türkiye’de tek sahile ulaşan bu demiryolu çalışmasında “Mersin veya İçel” adında bir şehir yoktu. Şimdiki Birleşik Liman Kentinin Liman kapısında son bulan tarihi demiryolu Mersin’in tek tarihi kanıtıdır. Başka bir tarihi geçmişi ve kanıtı yoktur. Çünkü Mersin’in kuruluşu bu tarihi demiryolu ile başlar…  

       Birleşik Liman Kent diyorum, çünkü Mersin diye bir şehir yapılaşması aslında yoktur. Mersin ADINDA yapılaşma Liman Ticareti olarak emperyalist güçlerce yaratılmıştır. Mersin yerelde Büyükşehir olduktan sonra bu ayrıntı BÜTÜNŞEHİR YASASIYLA daha çok ortaya çıkmıştır. Mersin’in şu anki merkez ilçelerinin tarihi yerleri vardır. Fakat en merkez ilçe olan Akdeniz, Yenişehir ve Mersin’in tarihi hiçbir kanıtları yoktur, sonradan oluşturulmuştur. Yenişehir’deki Müftü Deresi Köprüsünün diğer tarafı bile tarihte Silifke Yolu olarak bilinir. Toroslar İlçesinin yukarı kesimlerinde Kurtuluş Savaşı ve öncesinde yaşanan hayatlar ve tarihi yerler mevcuttur. Merkez İlçelerden Mezitli, Tarsus’la birlikte en eski tarihe sahiptir. Anamur ve Silifke’nin tarihi de keza antik tarihte isimleriyle yerlerini alır…  

       1909 yılında Liman Kentin ilk tarihi kanıtı olan demiryolu ulaşıma açılmış, İskele olarak 1888’den itibaren sahil uzun yıllar ticarete ev sahipliği yapmıştır. Yeni doğacak bu kente, ticareti birinci derecede çoğunlukla Rumlar getirilerek yerleştirilip, deniz ticaretini icra etmişlerdir. Mersin’de sahilde yapılan ilk binalar ve evler taşlarının, kumunun ve tüm inşaat malzemelerinin Lübnan’dan büyük Kalyonlarla getirilerek yaratılmaya çalışıldığı bir limandır.  

       TARİHİ ANTİK TARSUS kentinin merkezi ise on binlerce yıl öncesinde yaşayan hangi devletler varsa şimdiki aynı kent merkezi üzerine kurulmuştur. Bu nedenledir ki, Tarsus’un merkezinde hangi yeri kazsanız tarihle karşılaştığınız kanıtlara, iskeletlere, eşyalara, küp küp altına, kralların, kral ailelerinin lahitlerine, peygamber mezarlarına, hazinelere, aklınıza tarihte yaşayan ve yaşantılarında neler kullandıklarını kanıtlayan her şeyle karşılaşırsınız…  

       TARİHİ Kent Tarsus, TARİHSİZ Kent Mersin’in İlçesidir. 1846 yılına kadar Tarsus SANCAKTIR (Vilayet). Adana Tarsus’un İlçesidir. Tarsus’ta Amerikan Koleji yapılıp eğitime başladıktan sonra emperyalist güçlerin planı işlemeye başlar. Tarsus’un Sancak konumu elinden alınmış, Adana’ya verilmiştir. 1877 yılında Tarsus ve İskele Mersin Adana’ya bağlı birer Kaza Merkezi gösterilmişlerdir. 1888’de Tarsus Adana’dan koparılıp ortada olmayan, henüz ticaret için iskeleye yerleşen Rumlardan oluşan bir deniz ticareti limanı, Mersin’e bağlanmıştır. Fransız işgalinde dahi Tarsus dış güçler için merkez ilçeydi, kaza merkezi değildi… 

       Emperyalizmin Amerika önderliğinde planı çok hızla işlemişti. 1997’den bu yana gündemde olan Mersin Ticaret Limanının Büyük Ticaret Gemileri için uzatılmasına ne kadar tepki olsa da bu liman uzatılacaktır. Çünkü Mersin Ticaret Limanı olması için kurulmuş, bölgedeki tarihi yerleri takip etmek için stratejik anlamda emperyalizmin durak yeri olan bir kenttir.  

       TARİHİ ANTİK TARSUS NEDEN İL YAPILMIYOR? 

       Her yanıyla, her çağıyla tarihi yaşamış Tarsus’un il yapılmamasının nedeni yukarıda anlattığım tarihi haksız kararların içinde bağırır durur aslında. Fakat bu çığlığı kaç kişi anlayabilir? Sözde değil özde Tarsuslu olup, Atalarında haksızlıklara uğramış olanlar, Tarsus tarihini ve özellikle 19. Yüzyıl, 20. Yüzyıl ve 21. Yüzyıl tarihini iyi bilenler Tarsus’un emperyalist güçler ne zaman izin verirse il olacağını bilirler. Tarsuslular il olma mücadelesini bırakmalı mı? Kesinlikle HAYIR! Fakat mücadele yapıyor görünenlerle, kişi veya kurumlar fark etmez, gerçekleri bilenlerle mücadele etmek arasında çok büyük uçurum vardır. Ne yazık ki, hem Adana, Tarsus hem de Mersin tarihi bilmeyenlerle memleketli olmayanlarla uzun yıllardır yönetilmektedir. Adanalılar, Tarsuslular ve Mersinliler kendi memleketlerinde hak ettikleri makamlarda değildirler. Bilinçli Göçlerin, iç ve dış siyasetin girdabına sıkışmış şekilde bereketli topraklarında kendi memleketlisine faydası olmayan, ama Çukurova dediğimiz bu üç kente kimler göç ettiyse ekmek vermiş, doyurmuş gözü gönlü zengin bir halkı vardır…  

       TARİHİ Tarsus’un TARİHSİZ Mersin’i Sırtında Taşıması 

       Tarsus’un Mersin’in ilçesi olmasından bu yana Mersin’i siyasetin şeklini belirlemesinden tutun da ticaretinin yüksek olmasından, eğitim seviyesinin, sağlık hizmetlerinin, ulaşımının gelişmesine kadar Tarsus’un ve Tarsuslunun büyük emeği ve payı vardır. Toroslar, Mezitli, Tarsus ilçelerinin kırsal kesim insanları Mersin’i doğurmuştur. Tarım ticareti yapan inşaları Mersin’e can vermiştir. Fakat Tarihsiz Mersin bu kentlere yönetimleriyle hep üvey evlat kararlarıyla yaklaşmıştır. Devletten gelen hangi alana yatırım varsa Mersin merkezine uygulanmış, özellikle Tarsus’a, üstelik Tarsus’un istediği devlet ödeneklerinde dahi çok az miktarlar verilmiş, Tarsus’un resmi makamları tarihine yakışır şekilde yenilenememiş ve ilerleyememiştir. Resmî kurumların halkımıza hizmetlerinde Tarsus’ta hep aksamalar olmuştur. Bu sürecin nedeni hep Tarihsiz Mersindir. Bu konudaki örnekler her kurumda alınan resmi kararlar incelenerek bir araştırma dizisi bile hazırlanabilir. Zira bu şekilde haksızlıklara uğramış onlarca Tarsuslu İş Adamları vardır. Hepsi belli zamanlarda yaşadıkları haksızlıkları kameralar önünde anlatmışlardır.  

       MUSA Peygamber mi? Kardeşi HARUN MU? Yoksa Kibirli KARUN MU? 

       Bu yazıyı okuyan herkesin merak ettiği son yıllarda Tarsus’ta yapılan gizli kazının gerçekleri yine Tarsus’un il olabilmesine veya olamamasına etkendir. Şu anki Türkiye CUMHURİYETİ Devleti Cumhurbaşkanının takibiyle, emniyet güçlerince sonuçlanmış, bir Ermeni kadının Tarsus’a gelerek kazıları başlatmış çok ayrıntılı bir gerçektir. Fakat bu yazıda ana tema Tarsus olduğu için konuyu kısa geçeceğim. Ermeni Kadın SİYAH ÇARŞAFLI ve PEÇELİDİR. Kazının yapılacağı eve gelerek tekliflerde bulunarak kazıyı başlatır ve emniyet konudan haberdar olarak İç İşleri Bakanlığını akabinde Cumhurbaşkanlığını bilgilendirir. 2012 yılı öncesine ve daha çok eskiye dayanan, 2012 yılında patlak veren bir mektup definecilerin eline geçiyor. Anlaşma ile başlayan kazı, Kadının elindeki haritada kendi soyunun atalarının bu haritadaki yerde yattığını, aşağıda odalar olduğunu ve “Define ile altınlar sizin olsun. Ben sadece bir Altın Kemer ve 3 Kitabı istiyorum” diyerek başlar. Sonuçta bu kazıda yaşanan bir göçme sonucu birçok oda ortaya çıkar. Cihazlar getirilip toprağı ölçmek için özel elbiseler giyilerek çalışılınca dikkat çeker ve ciddi bir şikâyet olur. Emniyet el altından olaya el atar. Definecilerin içine gizli bir Polis yerleştirilir. Kazılarda Hristiyanlıkla ilgili haçlardan tutun da birçok obje çıkarılır. Bunları defineciler yurt dışına satmak isteyince Polis zor durumlar yaşar. Ve Polis vurularak öldürülür. Eşine her şeyi anlatan Polis bulunanların başkalarına satılacağını söylemek isteyince öldürüldüğünü Eşi olayları tek tek açıklayarak söylüyor. Polis ve Eşi aşağıda büyük bir mezar bulunduğunu emniyete tedbir alınması için anlatıyor. Uzun bir lahit, üzerinde motifler ve an başına doğru hayvanların figürleri var. Bu hayvanlar İnek, Öküz ve BUZAĞI’dan oluşuyor. Altın Buzağı’ya tapan Hz. Musa’dır. Kendisine peygamberlik geldiğinde Halkı yine Sarı Buzağı’ya tapıyordu. Buzağı figürü Kenanoğullarınındır, bugün ki Musevilerindir. Boynuz figürü Hz. Musa’nındır. Tabut-u Sekine’de ise Hz. Musa’nın yattığı söylenir. Bulunan mezar Musa’nın Yaradan’dan izin alarak görevlendirdiği söylenen kardeşi HARUN da olabilir. Dönemin kibirli ve en zengini KARUN da olabilir. Fakat izlenimlerimizden çıkardığımız sonuç bulunan mezarın, antik adı ile lahidin Hz. Musa’ya ait olduğu Ayasofya’nın ibadete açılış fotoğrafında üzerinde Tabut-u Sekine’nin yayınlanması Hz. Musa olduğuna kanaat getiriyor.  

       TABUT’U SEKİNE  

       Kuran-ı Kerim’de adı geçen Tabut-u Sekine ve son yıllarda yaşadığımız Tarsus Gerçeği çok önemlidir. Kuran’da anlatılan Tabut-u Sekine’de insanları kaçıran bir güç olduğu Kuran’daki ayette geçer. Tabutu kaçırmak isteyenlerin çarpıldığını ayetlerde anlatır. Kutsal Lahit Sandığına dışarıdan dokunulmasına izin verilemeyeceği için özel kıyafetli defineciler kazıya devam eder. Musevilerin, Yahudilerin müzelerinde var olan Buzağıların aynısı Tarsus kazısında mevcuttur. Dinler tarihinden olan bu Kutsal Mezarın kutsal olduğunu üzerindeki betimlemelerden, büyüklüğünden anlıyoruz. Kazı olayının üzeri kapatılıyor, Müze Müdürü bir şey yok diye açıklamalar yapıyor. 

       Fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti Tarsus kazısından sonra AYASOFYA’YI namaza açıyor. Ayasofya’nın açılmasını anlatan görsel reklamda tüm Ulusumuzun izlediği Ayasofya fotoğrafının üzerinde Tabut-u Sekiye gösterildi. Cumhurbaşkanı önce Vatikan’a gitti. Nasıl bir anlaşma yapıldıysa dönüşte Ayasofya’yı ibadete açtı. Vatikan açıklama yaptı, Elçilik vasıtasıyla “Bize bir şey teslim edilmedi. Tarsus kazısında bizim bir etkimiz olmadı” dedi. Vatikan’ın elinde geçmişin fotoğrafını çekecek aletler bile var, birçok antik kentte bu aletlerle araştırma yapıldığı biliniyor. Tarsus’ta bulunan odalara Vatikan tek tek numara vermişti. Bu süreç polis kayıtlarında mevcuttur. Lahidin içindekilerin ne olduğunun bile kayıt altında olduğunu söyleyen ölen Polis bunları açıklamıştırAyrıca Vatikan neden açıklamasında, “Bize bir şey teslim edilmedi” diyor? Bulunan bu hazine ve lahitte bir bilgi çıktığı ortadadır. Esas HAZİNE BU BİLGİDİR. Ve Türkiye “Bu bilgi artık bizde” diyerek, devletler nezdinde ve dinler nezdinde Kuran’ı Kerimde bu olaylar ve Tabut-u Sekiye ayetle önceden yazıldığı için, Ayasofya’nın ibadete açılmasının Kuran’ın en son kabul edilecek dinin kitabı olduğunu diğer dinlerin mensuplarının bunu gerçeği artık kabul etmelerine vesile olan kanıtları ele geçirmemizdir. Bu gerçeklerin Kuran’da ayetlerde geçtiğine dayanarak kazıda bulunan Kitapların da Tevrat, Hz. Musa’nın Simya Kitabı ve diğer kitaplarından olabileceği gerçeği ağır basıyor. Böyle olduğunu bir devlet kararına, Vatikan’ın açıklamasına, bulunan Kutsal Lahid’e üzerindeki figürlere ve kazının sonuçlarının gizlenmesine bağlıyoruz… 

       Dinler tarihinin kenti, TARİHİ TARSUS yaşanan bunca gerçek değerlere sahip olduğu halde TARİHSİZ MERSİN’İN ilçesi olmaya devam ediyor. Ne zaman ki, Türkiye NATO Üyesi olmaktan çıkarsa Tarsus il olabilir. Ne zaman ki, Türkiye’yi sürekli değişen Büyük Ortadoğu Projesi maddelerinde EYALETLERE bölerlerse ve Çukurova Eyaleti ilan edilirse o zaman Tarsus Çukurova Eyaletinin Başkenti olur. Böyle bir karar alınırsa bilinsin ki emperyalist güçler artık Tarsus’ta elde etmek istediği tüm bilgilere ve eşyalara ulaşmış, sonra Tarsus’un kalkınmasına izin vermiştir demektir. Bu iki gerçeğin dışında Tarsus’u il yapmazlar. Tarsus’ta sadece merkez mahalleleri değil, etrafındaki kırsal mahalleleri de Sit Alanları ilan ederek kazılmasını yıllarca engellediler. Hep gizli kazılar yapıldı. Emperyalizmin uygulayıcıları Tarsus’un altında tarihi ne varsa biliyor ve kendisinin ele geçireceği bilgiler uğruna Tarsus’u İL yaptırmıyor. Fakat koca Türkiye’de emperyalizm Tarsus’a geliyor 1888 yılında Tarsus Amerikan Kolejini kuruyor. Ve bu koleji Tarsus’u bağladığı Mersin’e değil Tarsus’a kuruyor. Veya Adana’ya da kurmuyor. Tarsus’a kuruyor. Nedeni Tarsus’un TARİHİDİR. Ve hatta Dinler Tarihindeki yeri ve konumudur… 

       TARİHSİZİN TARİHİ olarak kalacak olan Tarsus kentinin il olmasını bizler göremeyiz. Dünya tarihinde önümüzdeki yüzyıllarda ne gibi kararlar alınırsa il olma sonucu bu kararlara bağlıdır. Tarsus tarihinde daha birçok anlatılacak, emperyalist güçlerin engellediği olaylar, saklanmış tarihi kalıntılar vardır. Burada tüm bu yaşanmış gerçekleri anlatmak sayfalara sığmaz. Her bir kazıyı ve sonuçlarını Emniyet ve Kültür Bakanlığından belgelerle ispatlayarak açıklayabiliriz…  

       T.C. Vatandaşı olarak, benim İlim Mersin, İlçem Tarsus’tur. Bu yazı Mersin’i eleştirmek için değil, Tarsus Tarihi Gerçeğini az da olsa düşündürmek için neden İL yapılmadığı üzerine yazılmıştır. Kaldı ki, 100 yıllık Liman Kent Mersin’in yaşanmış güzelliklerini şiirlerimde bile kaleme almış bir yazarım. Lütfen Tarsus için alınan devlet ve dış siyaset kararlarıyla Mersin Sevgisini birbirine karıştırmayalım.  

       Tarihi Tarsus’tan Gönlümdeki SIMSICAK MERSİNİM’E ve Nice Değerlere Sahip Olduğunu Bilmeyen MİLLETİMİZE Binlerce Selam Olsun. 

Beyhan BALABAN       

Cumhuriyet’in KALEMİ